Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (100 Sayının Bibliyografyası)

DERGİ, HÜR TEFEKKÜRÜN KALESİ

Şöhreti fethe koşan bir aydınlar ordusu. Kimi yarı yolda kalacak, kimi yol değiştirecektir
bu akıncıların. Belki hiçbiri varamayacaktır hedefe. Genç düşünce,
dergilerde kanat çırpar. Yasak bölge tanımayan bir tecessüs; tanımayan, daha
doğrusu tanımak istemeyen. En çatık kaşlılarda bile insanı gülümseten bir “itimât-ı
nefs”, dünyanın kendisiyle başladığını vehmeden bir saffet var. Tomurcukların vaitkâr
gururu.
Bir şehrin iç sokakları gibi mahrem ve samimidirler. Devrin çehresini makyajsız
olarak onlarda bulursunuz. Müzeden çok antikacı dükkânı, mühmel ve derbeder.
Kitap, istikbale yollanan mektup… smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür. Kitap
ve gazete… biri zamanın dışındadır, öteki “an”ın kendisi. Kitap, beraber yaşar sizinle, beraber
büyür. Gazete, okununca biter.
Kitap fazla ciddi, gazete fazla sorumsuz. Dergi, hür tefekkürün kalesi. Belki serseri
ama taze ve sıcak bir tefekkür. Kitap, çok defa tek insanın eseri, tek düşüncenin yankısı;
dergi bir zekâlar topluluğunun. Bir neslin vasiyetnamesidir dergi; vasiyetnamesi,
daha doğrusu mesajı. Kapanan her dergi, kaybedilen bir savaş, hezimet veya intihar.
Bizde hazin bir kaderi var dergilerin; çoğu bir mevsim yaşar, çiçekler gibi. En talihlileri
bir nesle seslenir. Eski dergiler, ziyaretçisi kalmayan bir mezarlık. Anahtarı
kaybolmuş bir çekmece. Sayfalarına hangi hatıralar sinmiş, hangi ümitler, hangi heyecanlar
gizlenmiş, merak eden yok.
“Mecmua-i Fünûn” (1863-1865) tam bir mektepti, diyor Tanpınar. “Bu mecmua
bizde, Büyük Fransız Ansiklopedisi’nin on sekizinci asırdaki rolünü oynar.” Ne garip
mukayese ! Fransız Ansiklopedisi, yükselen bir sınıfın kavga silâhıydı. Nassları devirmekti
amaç; nassları, yani kiliseyi. “Mecmua-i Fünûn”, bir avuç bürokratın nâşir-i
efkârıdır; daha doğrusu Batı’dan ithal edilen posa fikirlerin sergilendiği bir meydan.
Ne milleti temsil eder, ne içtimâi bir sınıfı. Bununla beraber, düşünce tarihimizin bir
sayfasıdır; bedbaht veya bahtiyar bir sayfası. Hangimizde kolleksiyonu var?
Dergiler, İkinci Meşrutiyet’te bir hitâbet kürsüsüydü, hitâbet kürsüsü veya bayrak.
Altın çağları yeni harflerin kabulü ile sona erdi. Eski okuyucularını kaybettiler,
yeni okuyucu nesilleri yetişinceye kadar devletten yardım beklemek zorunda kaldılar.
Cumhuriyet intelijansiyasının en âcil vazifesi, maziyi tasfiye ve hâli takviyeydi. Takrir-i
Sükûn Kanunu’ndan 1940’lara kadar, dergilerimiz hiçbir “aşırı düşünce”ye daha doğrusu
düşünceye yer vermezler.
Sonra, zaman zaman çığlıklar duyulur, tek parti devrinin kesif ve kasvetli havasını
dağıtmaya çalışan çığlıklar. Nihayet politika, haftalık kavga dergilerine görülmemiş
bir alâka sağlar. Ve bu hayhuy içinde, sesi büsbütün kısılan edebiyat, birkaç zavallı
derginin soluk sayfaları arasında nebatî bir hayat yaşar.

Cemil Meriç
“Bu Ülke”- Cemil Meriç
İletişim Yayınları, 38. baskı, 2012, s.102