Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (117. Sayı)

Malazgirt-Dumlupınar ve Kültür
Üzeyir İlbak

Okçular Vakfı’nın “Anadolu’nun Fethi Malazgirt
1071 Anma Programı” çerçevesinde Cumhurbaşkanı
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, TBMM
başkanı Sayın Binali Yıldırım ve Sayın Devlet
Bahçeli’nin hitap ettikleri mitinge iştirak ettik (26 Ağustos
2018). Olayı bir haber olarak ele almanın ve sadece
olup-bitenler çerçevesinde kabul veya ret etmenin doğru
olmadığını en başta ifade etmek gerek. Bu olay, kimilerinin
kendilerince tercüme edip niyet okuması gibi Cumhuriyet’in
kurucu kadrolarının tarihine bir karşı tarih koyma
basitliğinde bir çaba da değildir.
Malazgirt Anadolu’yu vatan yapmanın ilk adımı; Dumlupınar
Anadolu’nun asla verilmeyeceğinin son savaşıdır.
Dumlupınar’dan Cumhuriyet’e giderken unutulan Malazgirt’in
yeni bir sistemin kuruluşunda yeniden hatırlanmasının
bir anlamı olmalı. Bu anlam Malazgirt ruhunun, fikrinin
Dumlupınar’da başlayan ‘Büyük Taarruz’ sonrasında
ilan edilen Cumhuriyet ve kazanımlarına yeniden aşılanarak
Cumhuriyet’in 100. yılına yerli ve tutarlı bir anlayışla
taşınması çabasıdır. Malazgirt savaşındaki tüm etnik unsurların
birlikteliğinin Çanakkale ve Dumlupınar’da da olduğunun
hatırlanmasıdır. Bu yeni anlayış ve anlam sistemin
kendi insanıyla barışmasının da başlangıcı olacaktır.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Malazgirt “sadece
bizim hikâyemizin başladığı yer değil, aynı zamanda hiç
sönmeyecek istiklal ve istikbal ateşimizin kıyamete kadar
yanacağının bir alamet-i farikasıdır, (…) 2023 hedeflerimize
ulaşmak demek gençlerimize 2053 ve 2071 vizyonlarını
hayata geçirebilecekleri büyük, güçlü, müreffeh, itibarlı
bir Türkiye’nin inşası demektir. Görüldüğü gibi her şey zincirin
halkaları gibi birbirine bağlıdır. Bu zincirden hangi
halkayı çıkartırsanız çıkartın, sadece Türk milletinin değil
koskoca bir medeniyetin geleceği tehlikeye düşecektir (…)
Bin yıllık göz bebeğimiz Anadolu’yu ne kadar güçlü tutarsak,
gerisindeki medeniyeti ve tarih birikimini de o derece
güçlü tutmuş oluruz. Anadolu bir benttir. Bu bent yıkılırsa,
ne Orta Doğu, ne Afrika, ne Orta Asya, ne Balkanlar, ne de
Kafkaslar kalır.” şeklinde belirlediği çerçeveden hareketle
bir şuur/bilinç inşasına ihtiyaç vardır. Meseleyi hamaset
ve günü kurtarma heyecanının tesirinden kurtaracak ve
“koskoca bir medeniyet” fikrinin içini donatacak çabalara
ihtiyaç var.
Malazgirt’i İbrahimî Millet fikri üzerinden okumak gerek.
Malazgirt’te tarafların yer alma biçimlerinin de yeni
nesillere anlatılarak Selçukluların öncülerinin 1018 yılında
Van Gölü civarında görüldüklerini ve 16 Ağustos 1064 tarihinde
Ermenilerin önemli dinî ve siyasi merkezi olan Ani
şehrinin Selçuklular tarafından alınmasına rağmen Ermenilerin
Malazgirt’te Bizanslılarla birlikte Müslümanlara
karşı savaşmadıklarını; Bizans ordusunda Türk unsurların,
Alparslan’ın ordusunda da Kürt unsurların bulunduğunun
bilinmesi bu şuur/bilinç inşasında faydalı olacaktır.
Yahya Kemal “bir millet de kendine hayat bahşetmiş
bir çığırdan istikbale gider” der ve coğrafyanın vatan
kılınması fikrini Malazgirt’ten başlatır. Kafatasçı bakışı
ortadan kaldırmaya yönelik bu tavır ‘Süleymaniye’de
Bayram Sabahı’ ve “Atik- Valde’den İnen Sokakta” şiirlerinde
görüldüğü üzere “kültürel”dir ve ümmetçi bakıştan
uzaktır. Tarih, coğrafya/vatan, mazi, gelenek, milliyet,
dil ve din kültürel sentezin birer parçası olarak bu fikri
besler. Bu bir sentez arayışıdır ve kendi içinde “öteki”yi
barındırır. “Kutsal Tarih’e Özlem” toplumun bir kesimini
memnun ederken bir kısmını üzer ve uzaklaştırır. Malazgirt’i
bu anlayış ve kavrayışın dışına çıkararak Dumlupınar
fikri üzerinden Cumhuriyet’in yeniden tanımlanmasının
bir aracı yapmalıyız. “Şayet Malazgirt ruhunu yaşatmayı
başaramazsak, geçmişimizle birlikte geleceğimizi de kaybederiz.”
Millet, vatan, medeniyet, tarih şuuru Mekke’nin Fethi’yle
başlar. Kudüs ve Kahire ile sürdürülen yolculuk vahiy
100 yaşındayken İber Yarımadası/Endülüs’ün alınmasıyla
Roma-Grek medeniyetinin en büyük tehdidi olarak görülür.
Suriye, Pers toprakları, Hint ve Anadolu bu büyük
inanç medeniyetinin birer parçası olurlar ve Malazgirt İstanbul’un
fethinin başladığı tarihtir; çünkü Roma-Bizans
ilk büyük yenilgi ile karşılaşmıştır. Bu okuma biçimi bizi
yeniden “koskoca medeniyet” kodlarımızla buluşturacak
ve yeniden bir kardeşlik iklimi şuuru inşa edecektir.
Haydar Ali Yıldız ve ekibi ile destek veren kurumların
Anadolu’nun vatan kılınması adımının atıldığı tarihe bigâne
bir toplumu, bu önemli tarih kesiti üzerine düşünmeye
yöneltmiş olmaları bile tek başına önemli ve değerli bir
eylemdir. Bundan ötürü emeği geçenlere teşekkür ederiz.
Malazgirt şuurunun inşa edilmesi çalışmalarının sürdürülmesi
elzemdir. Malazgirt’in sadece bir savaş ve zafer
olmadığının, yeni bir toprak parçasının daha kazanılması
mütalaasının eksik kalacağının da hatırlanması gerek.
Öncelikle Malazgirt, Anadolu coğrafyasında yaşayan ve
yaşayacak nesillerin ortak bir ideal etrafında birleşerek
Roma’nın Doğu kapısı Bizans’ın kalelerini ve zihniyetini
yıkma girişimidir. Bu kalelerin taştan ve topraktan kaleler
olmadıkları şuuruyla. Anadolu, dünya medeniyet birikimiyle
yoğrulan ve kurulan insanlık anıtıdır. Bu şuurun yeniden
inşası ve kültür kazanına eklenmesi temennisiyle Bedir,
Uhud, Mekke Fethi ile başlayan Malazgirt-Dumlupınar şehitliğinde
duaya duran ve her dem bu ideal uğruna şehit
olan yiğit kadın, erkek; genç ve yaşlı her vatandaşımızı
minnet, rahmet ve saygıyla selamlıyoruz.