Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (142. Sayı)

DİL, BAYRAM VE DİLSİZLİK TEDİRGİNLİĞİ
Üzeyir İlbak

Bir bayramdan söz ederken tedirginlik neden? Yazının muhatabı
kurumun sözlüğü bayram kelimesini “millî veya dinî bakımdan
önemi olan ve kutlanan gün veya günler, özel olarak kutlanan
gün” şeklinde tarif ediyor. Bu tarife göre “Dil Bayramı” denilen
kutlamayı düşündüğümde tedirgin oldum. Neden mi? Düşünelim.
İlan edilen “Dil Bayramı” neyin bayramı? Kamusun karanlık bir kuyuya
gömülüp üstüne dikilen cehalet kürsüsünde yasaklanan bayram
türküleri yerine senfonilerin çalındığı bir bayram. Dilin kelimesi, ahengi,
tevarüs eden mirası, yüklendiği dinî kültürü ifade eden terimleriyle yok
edildiği zamanların bayramı! Cemil Meriç’in ifadesiyle “Kamus, bir milletin
hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kâmusa
uzanan el namusa uzanmıştır. Her mukaddesi yıkan Fransız İhtilali,
tek mukaddese saygı göstermiştir: Kâmusa.”
Neyin bayramını kutlamalı? İnsanlar birlikte yaşadıkları coğrafyada
kullandıkları ortak dil, kelime ve söz miktarınca varlar. Sokağında,
okulunda, üniversitesinde, ticaretin yapıldığı yüksek binalarda hatta ev
ortamında nesiller arasında kullanılan ortak kelime sayısı yüzler hanesindeyse
bir bayramdan söz etmemek gerek. Plaza çalışanı iş yeri
girişindeki garsona aynı dilden yemek siparişi veremiyorsa, Mahmutpaşa’da
alışverişe gelen Çankırılı esnaf Sirkeci’deki lokantanın menüsünden
tek kelime anlamıyorsa; Felsefe kitabı mütercimi sözlük
yardımıyla tercüme ettiği kitaptaki kelimeyi soran öğrenciyi ikna edemiyorsa
hangi bayram?
İstiklal Caddesi’nde yürürken Türkçeden çok veya en az Türkçe kadar
yabancı bir dille yazılmış tabela görüyorsanız, birileri de biraz kendinden
biraz oralardan bir kelime alarak "Hacı Outlet" yazmışsa bir yanı
merak, bir yanı tedirginlikle, dikkat ve ürkeklik arasında dilinize dair
garip bir huzursuzluk yaşıyorsunuz.
Her birimiz biraz sağımıza bir miktar
solumuza baktığımızda önümüz ve arkamızda
duyduğumuz kelimeler, baktığımız
ekranlar hangi dilden konuşur? Konuştukları
ve yazdıkları dil hangi kültürden?
Melez ve kimliksizlik kişiyi, bir süre sonra
öykündüğü dünyaya mahkûm eder.
Uydurma bir dilin çıkmazını Mustafa Kemal ve arkadaşları erken
fark ettiler; ancak Gazi’nin vefatından sonra iktidarı devralan kadro
“dil devrimi” çılgınlığından vazgeçmedi. Kör bir çılgınlıkla dil hayattan
koparıldı ve uydurma dili savunan küçük azınlık aralarında konuşamadıkları
dille yazmayı sürdürdü. Dil, bir iletişim ve anlaşma aracı olmaktan
çıkarıldı. Dede, anne-baba, çocuklar ve torunlar aynı evin içinde
anlaşamayacak kadar dilsizleştirildi. Oysa söylenen nakarat “bizi biz
yapan asıl şey dilimizdi”; ancak devrimin dili “dilimiz” olma vasfını kaybetmişti.
Bugün geldiğimiz noktada gençliğin önemli bir kısmının dil diye bir
derdi yok, umursamıyorlar. Eğitim süreçlerinde her türlü övgüye mazhar
yabancı dillere duydukları hayranlıkla Türkçenin “önümüzdeki elli yıl
içinde yok olacağını” söylemekten geri kalmıyorlar. Geleceği olmayan
bir dili niye dikkate alsınlar(!)? Sosyal medyada bayramını kutlasınlar
yeter.
Dil Bayramı, Harf İnkılabı’ndan sonra yürürlüğe konan tasfiye ve uydurma
dili ikame etme çabasını meşrulaştırmak amacıyla mı ilan edildi?
Tanzimat’tan beri Batı'nın kültür ve medeniyet iklimine eklemlenme
çabasındaki öykünmeci azınlık, mal bulmuş mağribi gibi geçmişle
irtibatı kesen bu devrime dört elle sarılmıştı. Hatta “Türkiye Batılılaşacaksa
tam Batılılaşmalı; Batı kültürünün, düşüncesinin kurucu dilleri
Grekçe ve Latince liselerde zorunlu olarak” okutulmalıydı. Buna benzer
bir teklif de “Nev-Yunânî” okur yazar takımının kimi üyeleri tarafından
din değiştirme ve Hıristiyan olma konusunda yapıldı. Dilsizliği, yeni bir
dinle taçlandırma tutkusu 1930’lu yılların çılgınlıklarından biriydi.
Dil ile ilgili tedirginliklerin yaşandığı bir çağda, “Dil Bayramı” kutlama
yerine dilimizin meselelerini konuşalım. Dili ideolojik kaygılardan
arındırarak zenginleştirelim ve ihtiyaç duyulan alanlarda kelime ve terim
türetelim ve/veya kelimeyi aldığımız dilden olduğu
gibi alma yerine; o kelimeyi Türkçeleştirip dilimizi
zenginleştirelim.
Dilin ahengiyle döndüğü, Türkçeden Türkçeye tercümenin
yapılmadığı, Mehmed Âkif, Tevfik Fikret,
Yahya Kemal, Refik Halid, Halit Ziya, Halide Edib, Ahmet
Haşim, Necip Fazıl … ve çağdaşlarını anlayacak
kadar kelime bilen bir nesle aşina olma temennisiyle
sağlık, esenlik ve şifa diliyoruz.