Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (51. Sayı)

Değerli Okuyucularımız!

 

Geriye doğru baktığımızda, siz değerli okuyucularımızın bizi edebiyat

dergileri içerisinde getirdiği yerin hiç de azımsanmayacak bir

düzey olduğunu özellikle belirtmem gerekir. Dikkatli, teşvik edici,

ilgisini cömertçe dergimize yönelten vefalı okuyucularımıza ne

kadar teşekkür etsek azdır.

Ancak teşekkürü hak eden bir kesim daha var ki, aslında dergimizin de

temel gıdasını bu kesimin gönderdikleri oluşturuyor: Şiirler, hikâyeler, denemeler,

gezi yazıları, anılar, mektuplar, makaleler, eleştiriler… Sadece okuyucumuz

olmakla kalmayıp edebi türdeki katkılarıyla dergimizi yaşatan şair ve

yazarlarımızın kadrini bilmemek mümkün mü? Biz de genel yayın yönetmeninden

editörüne, redaktöründen grafikerine, fotoğrafçısından bilgi işlemcisine

kadar, dergimizin hazırlık ve yayın ekibi olarak şair ve yazarlarımızdan

gelen eserler ile sizden gelen ilgi ve yönelişi buluşturmaya, pırıl pırıl görselliği,

zengin içeriği ve ferahlatıcı çeşitliliği ile dergimizi her ayın başında önünüze

koymaya çalışıyoruz.

Özellikle belirtmem gerekir ki, çok değerli birikimleriyle dergimizin okunurluk

kalitesini yükseklere çıkaran köşe taşı yazar ve şairlerimiz bir tarafa, asıl bizi sevindiren

ve medeniyetimiz adına taze umutlara sevk edenler, genç yazarlarımız

ve yazar adaylarımız… Yiyeceklerin, sebze ve meyvelerin tazesi lezzetli olur da,

taze yazarların ve yazar adaylarının ürünleri lezzetli olmaz mı? Şiir yazsalar, yüreklerde

cevelan eden bütün duygu türlerine mızrap dokundurup gönülleri bahar

yağmuru gibi yıkayıp geçerler. Hikâye yazsalar, baharı yaşayan yemyeşil kırlar

gibi satırları arasında duyguların serapa koşuşturmalarını andıran cümleler kurarlar.

Deneme yazsalar, tecrübe azlığının okuyanlara vereceği kaş çatıklıklarını,

gençlere özgü keskin hükümlü cümleleriyle tatlı gülümsemelere çevirirler. Genç

şair ve yazarlarımız, daha şimdiden edebiyatımızın gelecek ufkuna en güzel renklerle

isimlerini yazıyorlar. İçlerinden mısraları ağızlardan düşmeyen güçlü şairlerin,

eserleri senaryolaştırılan güçlü hikayecilerin çıkacağından hiç kuşkumuz yok.

Ancak genç şair ve yazarlarımız, yazar adaylarımız da bilmeliler ki, yazar

olmanın yolu önce okumaktan geçiyor. Kim daha çok okuyorsa, onun daha iyi

yazacağı neredeyse matematiksel bir gerçek… Gök kubbenin altında söylenmemiş

söz yoktur ama, her söylenmişi zamanın ve mekanın değişikliklerine uyarlayarak

yeniden söyleyebilme sanatıdır edebiyat… Genç yazarlarımızın, kelime

hazinelerini alabildiğine zenginleştirmenin, yeni deyişler, deyimler üretebilmenin

tek bir yolu olduğunu bilmeleri gerekiyor: Okumak, çok okumak… Hikâye,

roman, anı ve diğer türlerde sürekli edebi eserler okumayan bir gencin internet

ortamında dilini geliştirmesi ve güzelleştirmesi asla mümkün değil… Bizim medeniyetimiz

salt söz güzelliği olan belagate [retoriğe] değil, bununla yoğrulmuş

hikmetli sözlere değer verir. Bu da öncelikle kendi Doğu klasiklerimizi okumamız

gerektiği anlamına gelir. Genç yazar adaylarımız La Fountaine’in fabllarından

önce Feridüddin Attar’ın Mantıku’t-Tayr’ını; Dante’nin İlahi Komedyası’ndan

önce Celalettin Rûmî’nin Mesnevisini; Daniel Defoe’nun Robenson Crosoe’sundan

önce İbn Tufeyl’in Hay b. Yakzan’ı okumalılar ki, üretecekleri eserler kendi

medeniyetimizin kodlarını taşıyabilsin. Ya da Schiller’i, Baudelaire’i, Rilke’yi

okuduğu kadar Bakî’yi, Şeyh Galib’i, Ahmet Haşim’i, Necip Fazıl’ı da okumalı.

Elbette son dönem edebiyat ustaları daha çok Batı’dan çıkmıştır. Bu nedenle

de, hikaye ve roman tekniklerini öncelikle Batılı ustaların klasikleşmiş eserlerini

her bakımdan inceleyerek okumak gerekiyor.

Hüseyin ALTUNTAŞ