Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (68. Sayı)

Editörden
Hüseyin ALTUNTAŞ
h u s e y i n a l t u n t a s s @ g m a i l . c o m
Değerli Okuyucularımız! Geride bıraktığımız Ramazan Bayramı’nın ülkemize ve insanlığa barış, huzur ve mutluluk
getirmiş olmasını dileyecekken, Gazze’de ve diğer İslam beldelerinde yaşanan acı, kan
ve gözyaşı dolu günleri hatırlıyor, bir barış havzası olması gereken İslam dünyasının bu
hazin durumunu üzüntü, öfke ve çaresizlik içinde seyretmek durumunda kalıyoruz.
Nicedir İslam dünyası yoğun ve çok yönlü bir saldırı altında sıkıntılı günler yaşıyor. Bu
vahim durumun hem İslam dünyasının açık ve gizli düşmanlarından hem de bizzat kendi
medeniyet sorunlarından kaynaklanan sebepleri var. Topyekûn bir coğrafya ateş ve huzursuzluk
çemberiyle sarılmış bir halde, bu kısır döngüyü kıracak, kırabilecek tefekkür sahibi,
aklıselim önderler, alimler, aydınlar bekliyor.
Putkıran İbrahim’in imanlı yoldaşları, onun ailesinden olmakla övünenlerin insafsız, hodgam
ve ölçüsüz saldırganlığı altında canhıraş bir yaşam mücadelesi veriyor. Dünkü Mısır’ın
mazlumları, bugün aynı toprakların çocuklarına zalimce bir hayatı reva görerek öldürüyor,
yakıyor, yıkıyor. Evet, bu kaçıncı feryadımız? Bu kaçıncı aynı muameleye maruz kalışımız?
O halde bu işte bir yanlışlık var! Yakıp yıkanlar İbrahim’in kutlu mirasını hak etmedikleri
gibi, bugünün mazlumları da İbrahim Milleti’nden olmanın gereklerini yerine getiriyor değiller.
Eskilerin “kıyas-ı nefs” dedikleri “empati” noksanlığı, İslam toplumlarının gerçekleri
kavrama yetisini öylesine zayıflatmış ki, gerçekliğin sınırlarını göremiyor, anlayamıyor,
algılayamıyor; olaylar aynasında sadece kendi zihin dünyasında kurguladığı düşmanları,
düşmanlıkları görmeyi tercih ediyor. Çünkü empati, özeleştiri, analitik zihin işçiliği denen
aykırı çabalar, insanın “tefekkür” denen en mübarek yeteneğinin olmazsa olmazları… Zor
iş; tefekkür çaba istiyor, beyin çatlatmak gerektiriyor.
İnsanlığa barış ve huzurun ne olduğunu öğreten bir medeniyetin çocukları ne oldu da,
barış ve huzurun terk edip gittiği bir coğrafyada onuru incinmiş, gururu kırılmış, toprakları
tarumar olmuş bir halde, sonu gelmeyen yenilgilerin, yeryüzünü fesada boğan azgınlıkların,
Batı’nın vahiy düşmanlığını ilke edinmiş varoluşsal kibrinin zebunu olmuş? Ne yaptık
da, hangi kabahatleri işledik de, “sünnetullah” denen, tebdil, tağyir ve erteleme kabul etmez
ilahi yasa bizi bu kahredici duruma mahkum etmiş?
Yüzlerce yıllık problemleri tartışarak bugünün yanlışlarına mazeret arayacak değiliz.
Ancak barışın, huzurun, güzelliğin, incelik ve zarafetin kaynağı olan İslam’ın ve ondan beslenen
medeniyetimizin barış ve güzelliğe dayalı temel kodlarını yeniden etkin kılmak, bu
halipürmelâli sonlandırmak, İslam toplumlarını acının türleriyle değil, barış ve huzurun güzellikleriyle
tanıştırmak için tefekkür denen zihinsel üretim geleneğimizi yeniden başlatmamız
ve geriye doğru giderek nerede doğru kodlardan saptığımızı araştırmamız gerekiyor.
Selimiye Camiinin zarif kubbesini yapan, kütüphanelerimizdeki el yazması kitaplarımızı bin
bir motifle tezhip ve tezyin eden, binlerce mısra münacat ve na’t yazarak Allah ve peygamber
sevgisini terennüm eden, kuşlar gelip konaklasın diye cami duvarlarına kuş evleri konduran bir
medeniyetin çocuklarına ne oldu da, şimdi kaba, haşin, sert ve acımasız tavırlarla kendi dindaşlarını
öldürüyor, zarafet yerine nobranlığı, şefkat yerine merhametsizliği ilke ediniyor? Bu
da yetmiyor, Kur’an yerine tefekkürsüz fakihlerin anakronik fetvalarına uyuyor?
Bütün güç ve potansiyelini bu karmaşada zayi eden İslam dünyasının acilen bu kısır
döngünün çemberini kıracak mütefekkirlere ihtiyacı var. Bir edebiyat dergisi ne yapabilir?
İşlevimiz, edip ve şairlerimizi, estetik duyarlılıklarını kaybetmeden çağın imkân ve yönelimlerine
uygun yeni çözüm önerileri dile getirecekleri bir tefekkür sürecine davet etmekle
sınırlı... Tefekkür sadece âlimlerin, düşünürlerin, bilim insanlarının değil, bu dünyada yaşayıp
gidişattan memnun olmayan bütün insanların görevidir. Edipler, sanatkâr ve şairler bu
işi en güzel biçimde yapacak, yapabilecek, yapmayı öğretebilecek kişilerdir.
Biz de bu bakış açısıyla, Anadolu’nun yürekli ve duyarlı evladı Şair Cumali Ünaldı Hasannebioğlu
hakkında bir dosya hazırladık. Ünaldı, hislerini tefekkürle yoğurarak şiir yazan
bir şairimiz… M. Atilla Maraş, Üzeyir İlbak, Abdullah ilhan, Aykut Nasip Kelebek ve Selim
Sina Berk’in yazılarından oluşan dosyamızı beğeniyle okuyacağınızı umuyoruz.
Daha güzel bir dergide buluşmak dileğiyle…