Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (69. Sayı)

Editörden
Hüseyin ALTUNTAŞ
h u s e y i n a l t u n t a s s @ g m a i l . c o m

Değerli Okuyucularımız! Farklı alanlarda görev üstlenip insanlık için yararlı işler üreten; bunu da şan ve şöhret
için değil, Yaradan’ın rızasını kazanmak maksadıyla gerçekleştiren güç, yetki ve servet
sahiplerini toplum her zaman şükran ve minnet hisleriyle hatırlar.
Toplumlar salt maddi gelişmişliği simgeleyen altyapı ve imar hareketleriyle değil, kendilerini
diğer toplumlar nezdinde itibarlı, saygın ve gıpta edilir konuma yükselten kültür, sanat ve edebiyat
eserleriyle gurur duyup mutlu olurlar. Eyfel Kulesi’ni sadece Paris’e gidebilenler görürken,
Victor Hugo’nun Sefiller’ini, Balzac’ın “Goriot Baba’sını, Stendhal’ın Parma Manastırı’nı dünyanın
her köşesindeki milyonlarca insan okur ve Fransız milletine gurur ve mutluluk verir. Bizim Sultan
Ahmet, Selimiye ve Süleymaniye camilerimiz de öyle… Bu ölümsüz mimari eserlerimizi görme
imkânına erişenler, bu milletin ruhundaki güzellik ve zarafet duygusunu bütün kalpleriyle takdir
ederler. Ancak bizim -ne yazık ki-, bu takdiri uzaklardaki milyonlarca insandan da alabilmemizi
sağlayacak dünya çapında ne yeterli romanımız ne de tiyatro ve senaryo eserimiz var!
Fizik dünyada geçerli olan “Birleşik Kaplar Yasası”, kültür ve sanat dünyasında da geçerlidir.
Toplumlar, görünür ve görünmez kanallarla birbirine bağlı küresel ölçekli bir sosyal hayatı
paylaşıyor. Bilişim ve iletişim devrimleri, dünyayı birbirine bağlı bileşik kaplar hâline getirmiştir.
Norveç’in gençleriyle Ürdün’ün, Arjantin’in veya Vietnam’ın gençlerinin farklı hayat algıları, bu
iletken kanallar vasıtasıyla giderek birbirine benzemekte, hatta ayırt edilemez bir özdeşliğe
doğru evrilmektedir. Bir toplumun itibar ve etkinliği, bu ortak muhassalaya ne kadar katkı
yaptığıyla, giderek benzeşen ve aynileşen gençliğe hangi değer yargılarını kazandırdığıyla ölçülmeli.
Bileşik kaplar yasası gereği, giderek birbirine benzeyen ve aynileşen yerel kültürler,
dengesiz bir halitadan oluşan ve zayıf paydaşlarını yeterince mutlu kılmayan evrensel bir havuzda
toplanmakta, birbirine karışmakta, baskın olanın rengine bürünmektedir. Eğer, sözünü
ettiğimiz sosyal yasanın zorladığı bu süreç tamamlanır da ortaya Batılı, Konfüçyanist veya
Budist ağırlıklı evrensel bir kültür çıkarsa, bunun ağır vebalini henüz mensup oldukları muazzez
dinin temel kodlarını bile algılama becerisini gösteremeyen eğitimsiz toplumlar değil, onlardan
çok daha ileri ve eğitimli Müslüman Türkiye yüklenmek durumunda kalır. O hâlde, bu kültür
bileşkesindeki katkımızın hatırı sayılır ölçüde görünür ve etkili olmasını istiyorsak, en yakın
zamanda, medeniyetimizin ayırt edici özelliği olan manevi değerlerimizin ihracını mümkün
kılacak yüksek ivmeli bir sanat, edebiyat ve kültür atılımına yönelmeliyiz. Yeterince başarılı iş
adamı ve müteahhidimizin olduğu bugün, ağırlıklı ilgi ve dikkatimizi kültür, sanat ve edebiyat
alanına çevirmeli, tabiri caizse, çok sayıda kültür ve edebiyat müteahhidi yetiştirmeliyiz.
Bu fikirleri esinlendiğim haber, geçen ay Kültür Bakanlığımızın bazı basın organlarında da yer
alan bir etkinliğiyle ilgili. Söz konusu Bakanlık, 2013 yılı sonunda yayımladığı “Edebiyat Eserlerinin
Desteklenmesi Hakkında Yönetmelik” gereği, edebiyatımıza hizmeti geçeceğine kani olduğu
kırk yazarımıza yarım milyon lirayı bile bulmayan mütevazı bir maddi destek fonu oluşturmuş.
Yetersiz ama iyi bir başlangıç… Destekleme yöntemindeki zarafet eksikliğinden söz etmek mümkünse
de yazar adaylarını motive etmek için bu tür destekler son derece gerekli. Ancak desteğin
tarzı ve miktarı, “atılan taşın ürkütülen kurbağaya değmediği” atasözünü hatırlatacak cinsten…
Bakanlığın bizzat şiir, hikâye ve roman yazmayan, kısacası, yazar ruhu taşımayan bürokratlarınca
tasarlanıp yazımı yapılan bir destek mekanizmasının, fevkalade hassas olan sanatkâr ruhlar
üzerinde ne tür etki yapacağı iyi düşünülmemiş. Bu tür desteklerin devlet kurumlarınca değil,
devletin özendirip destekleyeceği özel finans, sanayi ve ticaret kurumlarınca planlanacak sosyal
sorumluluk projeleri kapsamında ve yüksek meblağlar ayrılarak gerçekleştirilmesi hem daha
doğru hem daha verimli ve etkili olurdu. Bakanlık kaynaklarınca verilmesi öngörülen mali destek
miktarı son derece yetersiz. Yetişmiş üst düzey yetenekleri değil, henüz sanatının başında olan
genç yazar adaylarını heyecanlandırabilecek miktarlar… Ne denir, bazen dağ fare doğurur. Ancak
fare doğuran bir dağ, hiçbir şey doğurmayan bir dağdan daha iyidir.
Değerli okuyucularımız; bu sayımızda değerli şairlerimizden Cahit Koytak’ın, yüreğinden
damıtarak kardeş Gazze halkının acılarını terennüm ettiği Gazze Risalesi adlı eserini ek olarak
veriyoruz.
Daha güzel bir dergide buluşmak dileğiyle…