Dergi Detay

Dergi Resmi

Olağan Hikaye (5. Sayı)

Aç Kapıyı Bezirgânbaşı!

Bu sayımızda eski bir meseleyi yeniden gündeme getiriyoruz.
“Edebiyat ve Ahlâk” birbirinden ayrılmaz iki husus. “Sanat
kendisinden başka bir şeye aracılık etmeli mi etmemeli
mi?” gibi sorular edebiyat tarihinin en temel sorusu olarak
karşımızda duruyor. Gerek dünya edebiyatında gerekse yerli
edebiyatta, edebiyata dair tartışmaların özünde bu iki soru
vardır desek abartmış olmayız sanıyorum. Yazar, kurmaca bir
dünya inşa ederken, kurduğu dünya ile okuruna bir teklifte
bulunuyor. Bu, yazarın bir yönüyle kurmaca hayat sahneleri
aracılığıyla ahlâk üzerine kafa yorması anlamına geliyor
ve bu yüzden aslında her kurmaca yazarı, eserini yazarken
biraz da ahlâk felsefesi yapan bir filozofa dönüşüyor. Eserinde
gösterdikleri de kurmaca ile düşünen yazarın etik ilkeler
çervevesindeki bakışını ortaya koyuyor. Elbette bunlar edebiyat
içinde tartışılan/tartışılmaya devam edecek meseleler...
Edebiyat içi dedik ya, edebiyat ve ahlâk meselesinin bir de
edebiyat dışı alanı var ki bütün bu etik ve estetik düzlemdeki
meseleleri hükümsüz bırakıyor. Dergimizin ilk sayısından
beri Asım Öz’ün bir yazı dizisi halinde ele aldığı “çağdaş
sanat” çalışmalarını fonlayan bu edebiyat dışı ticarî alanın
bir benzeri küresel veya psödo küresel (mış gibi) ölçekteki
yapılanmalarıyla eserler, yazarlar hakkında da göze
görünmeyen bir makbuliyet karinesine göre hükümler
veriyor. Bu hükümler yerlilik/küresellik bağlamında reyini
çoğunlukla küresellikten yana kullanıyor. Terazinin bir kefesi
sürekli küresellikten yana bastığı için de hükümlerde adalet
dengesi söz konusu olmuyor. Kimi yazarın ömrü, terazinin
kefesinin kendi ağırlığını da tartmasını beklemekle geçiyor.
Böylesi yazar bu beklentiyle pek çok şeyi feda edebiliyor. Oysa
o terazi onu hayatı boyunca tartmayacak.
Kafka’nın “Kanun Önünde” hikâyesinde olduğu gibi, kendine
ait kapıdan geçmek yerine, o kapıyı kuran ve önünü tutan
bezirgânların bir gün içeri alacağını umarak hayat geçiren
kişi olmamalıdır yazar. Her yazarın kalemi, kendi için var olan
o biricik kapıyı açan anahtardır ve yazar, o kapıyı başkasının
sanıp bekleyerek ömür geçirmek yerine kendi kapısından
içeri girmelidir. Büyük eserlere, büyük yazarlar ulaşır. Büyük
yazarlar ise başkasının sanılan ama esasta kendine ait olan
kapıdan içeri girme cesaretini gösterebilenlerdir. Yazarın kapı
hakkı olarak hiç kimseye hiçbir şey vermesine gerek yoktur.
Çünkü ondan yadigar kalacak şey yalnızca eseri olacaktır.
Başkalarının yazara açtığı kapıdan geçerek girilecek bir
dünyanın aldatıcılığına kapılmamak dileğiyle...