Dergi Detay

Dergi Resmi

Olağan Hikaye (6. Sayı)

Eksiğimizi Allah Tamamlar, Küsuratlı Kalsın, Yuvarla(n)mayalım!

Olağan Hikâye bu sayıyla birlikte ilk yılını tamamlamış
oluyor. İlk sayımızdan itibaren edebiyatın sorunlarına
değinmek, “durgun sular”da mutlu mesut yaşadığını sanan
balıklara deniz ötesini göstermek istedik. O mahiler ki derya
içredir âlemi deryadan ibaret bilirler diyerek postmodern
büyüye kapılmış olanlara veya edebiyatı, küresel edebiyatın
suyunun suyunun suyundan ibaret sananlara başka dünyalar/
sular olduğunu ve buralarda da keyifle yüzülebileceğini
bildirdik. Suyunun suyunun suyunda ölü balık gözleriyle
etrafa bakmaktansa kendi sularımızda yaşamayı teklif ettik,
ediyoruz. Biraz yerlileşerek, sınırlarına çekilerek, sınırlarını
bilip sınırları aşmak diyelim biz buna.
İlk sayımızda “Gerçekliği Yeniden Düşünmek” derken
postmodernizmi hırpalamak istiyorduk, yaptık. “Hayata
boşlukta asılı kalan insanın gözüyle değil de yere düşüp
hakikatle yüzleşen Nasrettin Hoca’nın gözüyle bakmayı
istiyoruz.” demiştik, düştük. Göze girme niyetimiz
yoktu hikâye derken, gözden düşmeyi de önemsemedik.
Kahramanın O’nsuz yolculuğunun yani tevhidi olanla bağını
kesmiş edebiyatın Müslümanca olmayacağını söyledik.
İroninin postmodern edebiyatın en kusurlu alanlarından
birisi olduğunu biliyorduk bir de oraya neşter vurmak istedik.
Edebiyatın ahlaki boyutu deyince “şu yazılmaz” “bu yazılır”
gibisinden bir nasihatname sayısı çıkaracağımız sanılmıştı,
biz edebiyatın etik ile ilişkili boyutunu tartışmaya açmak
istedik. Aç Kapıyı Bezirgân Başı demiştik, “Yazarın kapı
hakkı olarak hiç kimseye hiçbir şey vermesine gerek yoktur.
Başkalarının yazara açtığı kapıdan geçerek girilecek bir
dünyanın aldatıcılığına kapılmamak dileğiyle...” diyerek de
sözümüzü tamamlamıştık. Bu aldatıcı dünyadan bahsederken
aslında bir sonraki sayımıza işaret ediyor ve ilk başta kulağa
hoş gelen bir tabir olsa da Dünya Edebiyatı olarak başlayıp
Küresel Edebiyata dönüşen büyük edebiyat şebekesini
gündemimize alacağımızı imliyorduk.
Şimdi buradayız. Küresel roman derken yanına buçukları
tama yuvarlamak diye ekliyoruz. Edebiyatın kendi özgün
yolculuğuna devam edebilmesi milletlerin küsuratlarının
tama eşitlenmemesine bağlı, daha somut söyleyelim, bir
bütüne eklemlenme arzusu gütmeden, kendi kültürümüzden
arta kalanla kendi edebiyatımızı yapmalıyız diyoruz.
Goethe’nin Dünya Edebiyatı dediği de ancak budur, gerisi
küreselleşmenin tek tipleştirmesinden daha fazlası değil...
Önümüzdeki sayılarda artık kendi merkezimize dönecek,
meseleye topraktan başlayarak bakmaya çalışacağız. Bir
sonraki sayımızda dosya konumuzun “Çevreci eleştiri, tohum,
kırsalın edebiyatı” etrafında döneceğini şimdiden haber
verelim. Keyifli okumalar dileriz.