Dergi Detay

Dergi Resmi

Olağan Hikaye (7. Sayı)

Bir Dünya Var mı? Varsa Neden Yok?

Olağan Hikâye olarak yine ilgiyle okuyacağınız bir sayı hazırlamaya çalıştık. Edebiyatın tabiat ile ilişkisini irdelemeye çalıştığımız bu sayıda kalem erbabının gündemine önemli bir meseleyi taşımak istiyorduk. Sayıyı hazırlama kararı verdiğimizde içimizi yakan orman yangınları ve sel felaketi henüz yaşanmamıştı dolayısıyla gündemimizde tabiat meselesi pek yoktu. Paris İklim Antlaşması’nın da imzalandığı bugünlerdeyse çevre insan ilişkisi her birimizin gündemi haline gelmiş durumda. Ama pek çok mesele gibi yeni bir gündem oluştuğunda bu konu da gündeme yenik düşecek ve kısa sürede unutulacak.
Hikâyesi anlatılmayan, yazılmayan, edebiyatın konusu haline gelmeyen meselelerin kalıcı hüviyet kazanması ne yazık ki mümkün değil. Şairler, yazarlar; toplumsal krizleri bile sanat hüviyetine büründürür, hatırlama anıtlarına dönüştürür ve sonraki kuşaklar için farkındalıklar oluşturur. Lamia Berki’nin Glotfelti’den (Glotfelty) yaptığı tercümede geçen ifadelerden mülhem tekrarlayalım: Bir yüzyıl sonra herhangi bir kişi “2000’li yılların ilk çeyreğinde edebiyatın gündeminde ne varmış acaba?” diye bir araştırma yapacak olsa, aile içi problemlerin, kadının toplumsal statüsünün, boşanmaların bu dönemin en içinden çıkılmaz problemleri olarak dergi sayfalarını işgal ettiğini görür de tabiat karşısında insanın neler hissettiğine dair neredeyse tek bir veriye bile ulaşamaz. Çünkü insan ile tabiat arasında neredeyse hiçbir ilişki kalmadı.
İnsanın tabiattan tamamen kopması onu ne yazık ki daha içe kapanık hale getirdi ve edebiyat maalesef dış dünyanın verilerini sunmaktan çok içe kapanan yazarın dünyasını önümüze getiren bir araç oldu. Markus Gabriyel (Gabriel) Dünya’nın Neden Var Olmadığı Üzerine isimli kitabında şöyle diyor: “Dünya’nın neden var olmadığını anlamak için, öncelikle bir şeyin var olmasının ne anlama geldiğini çözmek gerek. Bir şey ancak Dünya’da rastlanan bir şeyse vardır, ancak Dünya’nın kendisine, Dünya’da rastlayamıyoruz. En azından ben daha hiç görmedim, hissetmedim ve tatmadım.” Bugün biz de Gabriyel’in işaret ettiği maksadı değiştirerek ironik bir şekilde aynı soruyu sormak durumundayız, bir dünya var mıdır, varsa biz neden bunu hikâyelerde göremiyoruz, yoksa dünya yazarın içine kapandığı dört duvar arasındaki dünyadan mı ibarettir. Biraz farkındalık oluşturmak istedik, üniversite kürsülerinde sınırlı sayıdaki çalışmalara konu olan bu meseleyi biraz olsun hikâyenin gündemine taşımamız hepimize iyi gelecektir.