Dergi Detay

Dergi Resmi

Olağan Şiir (25. Sayı)

Türk Şiirinin 2021’ine Dair Bazı Şeyler

2021 Türk şiirinin bereketli yıllarından değildi. Sanatın üzerine Covid depresyonu
olarak çöken tam kapanma aylarının henüz etkisi geçmiş değil. Üstelik Türkiye’nin
yaşadığı ekonomik çalkantılar, özellikle şairin tümörü oldu. Bu ekonomik
durumun en çok sarstığı sanatın, şiir sanatı olmasının temel sebebi; krizler adamı
şairin ekseriyetle alt orta sınıftan geliyor oluşudur. Bu durum onu ekonomik krizlerin de
göz bebeği yapar. Ama 2021’in bereketini kaçıran etkenlerin sadece dışsal olduğunu söylemek
yanlış olur. Türk şiirinin uzun yıllardır devam eden ciddi poetik bir krizi var. Türkiye’de
90’lardan bu güne İsmet Özel, Sezai Karakoç, Turgut Uyar gibi şairlerin arkasına sığınıp
poetik bir arayışa girmeden yürümek gibi gülünç bir tavır ortaya çıktı. Hatta bazılarının 3.
sınıf şair bile olmayanların ardından yürüdüğünü görüyoruz. Bu durumun sebebi bahsettiğimiz
tavrın gelenekselleşmesidir ve geleneğin totaliter yanını bize en sert biçimde gösterir.
Bu geleneğin paramparça edilmesi Türk şiiri için hayırlı olandır.
Bu poetik krizin şiire soktuğu üç kanlı bıçak var: sahte yücelik, nesnel karşılıksızlık
ve mısracı karmaşa. Bu bıçakları betimlemeye huyum gereği tersten başlayacağım.
Mısracı şiirin Türk şiirinde yeri büyüktür. Divan Edebiyatı’nın divanının başköşesinde de
o otururdu. Mısracı şiir Divan’dayken konuşabilen, işaretler verebilen, bahsettiğini kuşatabilen,
temelde kompoze bir yapıdaydı; gerçek bir çiçekti. Ama bugünlerde zayıf şairin
kendini savunma terimlerinden birine dönüştü. Diyecek bir şeyi olmayan ya da diyeceği
şeyi derli toplu düşünmemiş ya da düşünememiş bu yüzden de diyeceğini kompoze bir
biçimde ortaya koyamayan zayıf şairler, bahsettiğimiz terimin ardında yapma çiçekler gibi
olan düşüncelerini birer ikişer mısrada gösterişli ve parlak bir şekilde verip birden alakasız
yapı malzemelerini koymaya kalkıyor okurun önüne. Tabii ki mısracı şiiri, kompozisyonu
dışlamayarak, hak ettiği divana oturtabilen şairler de yok değil, var olsunlar.
Türk şairinin söyleyecek söz sıkıntısı yaşıyor olmasının doğurduğu, ki şiirdeki
çoğu sıkıntının anasıdır, bir diğer gayrimeşru ise klişelerin türlü fiilimsilerle, sıfatlarla allanıp
pullanıp sunularak inşa edilen sahte yüceliktir. Bu sahte yücelik anlamın muğlaklaştırılmasıyla
da inşa edilebilir. Zihnin boşlukları doldurma refleksi de bu sahteliğe biyolojik bir
alt yapı sunar, orta zeka bu tuzaktan kaçamaz. Hatta bu alt yapıyı gören bazı düşünürlerin
şaire bu sahtelik inşasını salık verdiği de görülür fakat Türk şiirinde bugüne kadar orta zekanın
yeri olmamıştır, bugünden sonra da olmayacaktır. Üstelik sahte yücelik klişenin üzerine
inşa edildiğinden sanatın gerekli şartlarından olan yaratıcılık durağına hiç uğramaz.
Nesnel karşılıksızlık çok kullandığımız bir terim. Bu terimi sıklıkla kullanıyor olmamızın
sebebi sadece müteşairlerin değil şairlerin de bazen bu hatayı yapıyor olmasıdır.
Bu sorunun temel kaynağı “ilk mısra tanrıdandır” gibi söylemlerin şairi hiç bilmediği vadilerde
aylak aylak dolaşmaya itmesidir. Aylak bir şairin, karşılığı olmayan kelime gruplarıyla
okuruna bir şeyler söyleyebilmesi mümkün değildir. Uzun uzadıya bu konudan bahsedip
diğer metinlerimi tekrar etmekten kaçmak istesem de bu yazıda genel problemlerden biri
olarak var olmayı en çok hak eden madde kendisidir. Yaşadığı poetik krizden sonra bir parkinson
hastasına dönüşen edebiyat kurumunun titrek elleri, bugün maalesef bu bıçakları
çekip yarayı dikmeye mahir olmadığından şiirin kanı Olağan’ın dışında bir süre daha akmaya
devam edecek.