ŞAİRLERLE ŞİİR SORUŞTURMASI: AYKU...

ŞAİRLERLE ŞİİR SORUŞTURMASI: AYKUT NASİP KELEBEK

22/06/2023

Bize Aykut Nasip Kelebek'ten bahseder misiniz?

Merhaba, İstanbul'da doğup büyüdüm. "Bana Hayran Olsana" ve "Kelimeler ve Adımlar" adlı şiir kitaplarım, "Sisten Sonra İstanbul" ve "Beyoğlu'nda Nasıl Yaşıyorsun?" adlı şehir kitaplarım ve "Kanlı Canlı Şiir" adlı bir eleştiri kitabım var. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldum; yüksek lisansımı Yeni Türk Edebiyatı alanında İstanbul 29 Mayıs Üniversitesinde, doktoramı da yine aynı alanda İstanbul Medeniyet Üniversitesinde yaptım. Yüksek lisans tezim "Yönelişler Dergisinde Şiir ve Poetika", doktora tezim "Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Kurucu Poetikalar" başlığını taşıyor. Lise yıllarımdan bu yana edebiyatımızın belli başlı dergilerinde şiir, eleştiri ve denemeler yayımlıyorum; hâlihazırda Olağan Şiir dergisinin genel yayın yönetmeni, Dil ve Edebiyat'ın yayın kurulu üyesiyim. İstanbul Medeniyet Üniversitesinde öğretim görevlisiyim.

Şiir ile ünsiyetiniz nasıl gelişti? 

İlk şiirlerimi ilkokul yıllarında yazdım, edebiyatı çok seven bir çocuktum, sürekli kitap okur, köşeme çekilip bir şeyler yazar durur, kafamda dönüp duran şeyleri en etkili halleriyle metne dökmeye çalışırdım. Bu ilgim ilk gençlik yıllarım boyunca sürdü, sonra kendimi lise yıllarında ulusal edebiyat dergilerinde şiir ve eleştiri yazıları yayımlarken buldum. Bence asıl mesele şiirle ünsiyet kurmaktan ziyade bu ünsiyeti devam ettirebilmek; çünkü bir şekilde birçoğumuzun hayatından şiir gelip geçiyor, şiirin hayatımızdaki yerini kalıcı hale getirmekse -yeteneğin yanı sıra- çok ciddi bir emek, bir çeşit tutku ve belki bir parça da çılgınlık gerektiriyor. Neresinden bakarsan zor iş. Ben de ilk gençlik yıllarımda ve yirmili yaşlarımın başında, acaba otuzumdan sonra da şiir heyecanım devam edecek mi diye kendimi arada bir sorgulardım; makul bir sorgudur bu, bir yanıyla da korkutucudur. Çok şükür, şiir coşkum devam etti ve hâlâ ilk gençlik yıllarımda olduğu gibi, benim dünyamda bir şiiri tamamlamanın mutluluğu hiçbir şeye benzemiyor. 

Şiir ile yaşadığınız hayat arasındaki ilişkiden biraz bahseder misiniz? Hayatınızdan şiiri çektiğinizde geriye ne kalır?

Hayatımın merkezinde şiir var, bugünkü hayatımı şiir ve şiirin birtakım uzantıları inşa etti. Şairlerle arkadaşlık yaptım, cemiyet hayatına şiirle girdim, sosyal hayatımı şiirin kabul ettiği ya da dışladığı unsurlarla şekillendirdim, şiirle belli ölçüde ilgili bölüm ve lisansüstü programları bitirdim ve bütün bu çerçeve içerisinde meslek sahibi oldum. Hayatımdan şiiri çekmem artık imkânsız bir şey, çünkü şiir bende sadece mısralardan, kıtalardan, bentlerden bir araya gelen bir edebi tür olarak değil bütün bir hayat olarak yer etmiş bir şey. Bu; hayatımda sadece şiir var, şiirden başka bir şey bilmiyorum, şiir olmazsa yaşayamam demek değil. Bu; şiir sanatıyla çok erken yaşta tanıştım, ta başından beri bu sanatın sosyal ve kültürel şartları içerisinde yoğruldum demek. Geriye bir şeyler kalmaz mı? Kalır elbette. Benim yaşımda bir futbolcunun hayatından futbolu, sinemacının hayatından sinemayı, müzisyenin hayatından müziği çıkardığınızda ne kalırsa benim hayatımdan şiiri çıkardığımızda da o kadarı kalır ama.

Şiir yazım hayatınızda bir ustanız var mıdır? Var ise kimdir ve katkıları nelerdir?

Zafer Acar; hocam ve ustam. Lisede edebiyat hocamdı, neredeyse yirmi yıla yaklaşan bir süreden beri birlikte yol yürüyoruz, kendisinden sadece edebiyata değil hayata dair de çok şey öğrendim. Kendisinin üzerimde hakkı çok, bunu başka söyleşilerimde ve son kitabım "Beyoğlu'nda Nasıl Yaşıyorsun?"da da uzun uzun anlattım. Zafer Acar'ın zekâsı ölümcül, dostluğu ölümünedir; Allah nasip etsin, eseri de ölümsüz olsun.

Şiir, şuur ve şiar üçlemesine bakış açınızı anlatır mısınız?

Şiirsiz bir hayatımız olabilir, sonuç itibariyle sanatlar arasından bir sanatı insanlara dayatmaya hakkımız yok. Gönlümüz bunu söylemeye elvermese de şiir olmazsa olmaz değildir; ama şuur olmazsa olmazdır. Şuurlu hareket etmeyi hem kendi sağlık ve mutluluğumuz hem de başkalarının huzuru açısından bir zorunluluk bilmeliyiz. Mevzunun şiirle ilişkisine baktığımız zaman, şuurumuzu kaybetmişçesine şiir yazmanın, bilincimizce açıklanamayacak metinler üretmenin lüzumsuzluğunu hemen belirtebiliriz. İnsanlara bazen senin bilincin yerinde mi diye sorarız, aynı soruyu tek tek şiirlere de yöneltmekte yarar görüyorum. Şuursuz insanları hayatımızdan dışladığımız gibi şuursuz şiirleri de dışlayalım, hem başka değerlere yer açılmış olur böylece. Şiar meselesi de şöyle: İlkesiz yaşamak, ilkesiz yazmak kesin bir şekilde sağlıksızlıktır; bununla birlikte birtakım ilkelerin üçüncü sınıf fanatiklerine dönüşmekten de sakınmak gerekir. Bu, şiirin ilkeleri açısından da böyledir. 

Taşra, kasaba, köy ya da metropollerin mekânsal açıdan şiire katkıları nelerdir? Şiirinizde hangi mekâna sığınırsınız?

Ben taşrayı her haliyle belli bir seviyede tanırım; taşra yaşayışını, taşra insanını az çok bilirim. Bunları bilmenin şiir açısından çok büyük avantajlar sağladığını da bilirim. Şehirdeki taşrayı tanımadan, taşranın şehirdeki izdüşümlerini görmeden gerçek bir şehirli şiir yazmanın zorlukları da bence ortadadır, hele hele günümüzde gözle görülür düzeydedir. Ben şiirimde herhangi bir mekâna sığınmıyorum ama şehrin, daha da özelleştirirsek İstanbul'un şiirini yazıyorum, bilhassa da son şiirlerimde bunu daha bir göstere göstere yapıyorum. Mekânlarını şiire kapatan şehirler var, bu durum üzücü; ama şiirini mekânlara kapatan şairlerin varlığı daha da üzücü. Romancıların, hikâyecilerin, denemecilerin anlatıp durduğu şehirleri ve taşrayı şairler de dibine dek anlatmalıdır; çünkü onların sahip olduğu hikâye etme, karakter oluşturma vs. imkân ve tekniklere -her ne kadar birçoğu bunu anlamsızca reddetse de- şairler de sahiptir.

Günümüz şiirine olan ilgi ve iştiyakı yeterli buluyor musunuz? Bulmuyorsanız bu durumun sebepleri sizce nelerdir?

Elbette hiç yeterli bulmuyorum, şiir kitaplarının satış rakamları yerlerde sürünüyor, çoğu şiir dosyası satışa dahi çıkmıyor, yayınevleri şiirden haklı haksız gerekçelerle uzak duruyor, bütün bunlar da yetenekli gençlerin şiire mesafeli davranmasına ve başka alanlara kaçmasına sebep oluyor. Suçu okuyucuya atmak en kolayı; ama modern Türk şairlerinin on yıllardır yazageldikleri gerçekten birçoğu anlamsız şiirleri, hâlâ yayımlanmakta olan çok kalitesiz şiir örneklerini düşününce okuyucuları da anlamak gerekiyor. İşin adını koyalım, bizden önceki şairler anlamsız şiirdi, seçkin okuyucuydu, şuydu buydu derken okuyucuyu şiirden uzaklaştırmışlar, bizim çağdaşlarımız da yahu biz gerçekten ne yazıyoruz diye düşünme zahmetine girişmiyorlar. İnsanlar da haklı olarak, okunabilir yığınla nitelikli roman, izlenebilir kaliteli filmler-diziler, gezilebilir harikulade şehirler dururken ne dediği anlaşılmayan şiirlerle zaman kaybetmek istemiyorlar. Olan arada yazılan kaliteli şiirlere oluyor. Önümüzde iki seçenek var: Ya topyekûn bir karar alıp şiiri daha fazla insanın anlayabileceği bir düzleme çekeceğiz ya da nerede bu okuyucular diye sızlanmayı keseceğiz. 

Gelenek mi, modern mi? Lirik mi, epik mi? Hece mi, serbest mi? İlham mı, Deney mi? Ya da?

Sizi tenzih ediyorum ama hayatı ve edebiyatı bu şekilde okuma alışkanlığından acilen çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu tip sorular artırılabilir: Takım elbise mi spor giyim mi, çay mı kahve mi, Anadolu Yakası mı Avrupa Yakası mı vs. Bunların sonu gelmez. Yerine göre takım giyersin yerine göre spor, canın istediğinde çay canın istediğinde kahve içersin, bazen Anadolu Yakasında bazen Avrupa Yakasında zaman geçirirsin. İlla karşılaştırma yapıp birini tercih etmek zorunda değiliz. Eski dünyanın da sevdiğim yanları var modernizmin de; ruh halime göre lirik ya da epik yazıyorum, hatta yazdığımın lirik mi epik mi olduğuna bakmıyorum bile çünkü bunu önemsiz buluyorum; hece şiirinin de serbestin de birbirinden güzel örnekleri var, ben haliyle serbest yazıyorum ama ara sıra kendi yazdıklarımdan bir hece tadı da alıyorum; ilhamın sadece şairlerin değil hemen herkesin hayatında bir yeri olduğunu düşünüyorum ama çalışmadan hiçbir yere varılamayacağını da biliyorum, biliyoruz.

Günümüz Türk şiiri poetik ve teknik açıdan yeterli ölçüde eleştiriliyor mu? Eleştiri kültürümüze bir eleştiriniz var mıdır?

İyi şiir az yazılıyor, iyi şiir eleştirisi de az yapılıyor, ikisinde de seviyeyi yukarı taşımamız gerekiyor. Şiir üzerine yazan akademisyenler sahayı yeterince tanımıyor, eleştiriye soyunan şairler de genellikle kuramsal metinlerden layıkıyla yararlanmıyor. Hem sahayı bilen hem entelektüel okumalar yapan genç şiir eleştirmenlerinin yapacağı çok iş, yürüyeceği bomboş bir alan var. Alanımızı daha cazibeli hale getirmeyi başarır, iyi şairler yetiştirebilir ve yetiştirdiklerimizi düzgün tanıtabilirsek yeni eleştirmenler de çıkmaya başlayacaktır. Ama şunu ıskalamayalım: Bu bağlamda asıl olan şiirdir, önce nitelikli şairlerin gelmesi gerekiyor, nitelikli işin ister istemez nitelikli yorumcuları da doğacaktır. 

Bir okuyucu ve yazar olarak dergilerle ilişkiniz nasıldır? Dergilerin şiir dünyamıza katkısı açısından neler düşünüyorsunuz?

Yukarıda da anlattım, ilk gençliğimden beri belli başlı dergilerde yazdım, dergi mutfaklarında bulundum, hâlihazırda memleketin sayılı şiir dergilerinden Olağan Şiir'in genel yayın yönetmenliğini yürütüyorum. Maalesef on-on beş yıl öncesine kıyasla çok az dergi, çok az şiir dergisi çıkıyor; çıkanların da periyodik ve editoryal birtakım problemleri var. Dolayısıyla dergiler mevcut ortamda şiir dünyamızı yeterince besleyemiyor, bunun geçici bir dönem olmasını umuyor ve yeni kaliteli edebiyat dergilerinin çıkmasını diliyorum. Yeni şairler yetişecekse bunlar yine dergilerden yetişecektir ve dergiler de sonuç itibariyle bu işin olmazsa olmazıdır.

Sadece üç şairi okuma hakkınız olsa bu şairler kimler olurdu? Sadece üç şiir okuma hakkınız olsa bu şiirler hangileri olurdu?

Zihnimde öyle bir hiyerarşi yok, olsaydı bile bu hakkı kullanmamayı tercih ederdim. 

Kaynak: https://www.kitaphaber.com.tr/sairlerle-siir-sorusturmasi-aykut-nasip-kelebek-k5590.html