SİYASAL’IN İKTİDAR OLDUĞU YERDE, ...

SİYASAL’IN İKTİDAR OLDUĞU YERDE, FİKİR İKTİDAR OLAMAZ! – YUSUF KAPLAN

26/10/2020

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği, çıkardığı Dil ve Edebiyat, Dil ve Edebiyat Araştırmaları, Olağan Şiir dergilerinden sonra Olağan Hikâye dergisiyle dergicilik hayatını zenginleştirdi.

Cuma günü, derneğin merkezi Eyüp’te Olağan Hikâye dergisinin tanıtım toplantısı vardı. Derneğin kurucusu Ekrem Erdem Bey’in daveti üzerine bu toplantıya gittik Mehmet Akif Soysal kardeşimle.

Dergilerin yöneticileri Ahmet Koçak, Üzeyir İlbak, Zafer Acar, Aykut Nasip Kelebek, Yunus Emre Özsaray ile yazarlarının katıldığı çok sade bir toplantı oldu. Öyle olacağı için gittim ben de.

Ekrem Bey, güzel bir açılış konuşması yaptı; dilimizin ve edebiyatımızın serencamını, derneğin bu süreçte üstlendiği rolleri özetledi özlü bir şekilde.

Bendeniz bugünkü yazımda, orada yaptığım konuşmanın bir özetini paylaşmak istiyorum sizlerle.

 

SİYASAL’IN İKTİDARI FİKRİN İNTİHARI!

Yazının başlığı kendi intiharını gerçekleştiren modernitenin serüvenini özetliyor, aslında. Bu serüven, Batı uygarlığının palyaçosu gibi hareket eden bizim ülkemiz için daha fazla geçerli gibi görünüyor!

Şu kesin: Türkiye’de “sosyal” değil, “siyasal”, iktidardır. Toplum, toplumun duyarlıkları, iradesi değil, araçlar dolayısıyla araçları amaç haline getiren çıkarlar, güçler, iktidar.

Bu durum sadece AK Parti ile ilgili değildir. Kısmen Tanzimat’la yaşanmaya başlamış Cumhuriyet’le birlikte, topluma tepeden kimlik, zihin ve kültür dayatılmaya kalkışılınca kök salmış, kural hâline gelmiş ve çıkar, çıkarcılık, fırsatperestlik, konformistlik, kral olmuştur.

Siyaset araçtır, hakikat amaç. Siyasal’ın iktidarı, aracın hükümranlığı, aracın amaçların önüne geçmesi ve yutması ile sonuçlanır.

Siyasal’ın iktidarda olduğu bir yerde, fikir iktidar olamaz: Modernitenin felsefî krizi ve çıkmazı bu.

Oysa otorite’nin kaynağı, siyaset değildir; fikirdir, dolayısıyla hakikattir. Siyaseti otorite kaynağı olarak görenler, iddialarını yitirmekten ve toplumu kaygan zeminlerde patinaj yapmaya mahkûm etmekten kurtulamazlar.

Fikrin iktidarı; fikrin, hayata yön, şekil ve ruh verebilmesiyle, iddiaların yitirilmemesiyle, amaçların araçlar tarafından yutulmasına izin verilmemesiyle, insanların, özellikle de öncü kuşakların hakikat medeniyeti fikrini fikir ve oluş çilesiyle adım adım hayata geçirmeleri ve hayatın her alanına gergef gibi işleyerek nakşetmeleriyle mümkün olabilir.

Araçların hükümranlığı, amaç hâline getirilmesi, insanların amaçlarını, iddialarını yitirmeleri anlamında siyasal’ın iktidarı, fikrin iktidarının önünde takoz gibi durur; hakikat, iktidar olsanız bile kıyıya vurur, tarih durur.

Tarihi yeniden başlatmanın yolu, fikrin, hakikat fikrinin izini sürmek, hakikatin, hakikatten süt emen hakikatli insanların, ülkede adaleti, hakkaniyeti, kardeşliği yeniden tesis edecek bilme coşkusu (ilim), bulma şevki (irfan) ve hakikat aşkıyla (hikmet) yanıp tutuşan öncü kuşakların fikirde, sanatta, edebiyatta, kültürde, siyasette, dil kuracak, başkalarının yaptığı tarihin önünde sürüklenme zilletinden kurtularak, tarihi önüne katarak sürükleme izzetine kavuşacak bir medeniyet tasavvuru yolculuğuna çakmalarından geçiyor...

O zaman fikrin hayatımıza ruh üflemesini sağlayacak Gazâlî’leri, İmam Rabbânî’leri; geleceğimizi inşa edecek Sinan’ları, Itrî’leri; hayatımızı aşkın bir coşkuyla yaşamamızı mümkün kılacak Fuzûlî’leri, Şeyh Galip’leri yeniden yetiştirip, yine insanlığın önünü biz açabiliriz bir kez daha.

 

ÖNÜMÜZÜ AÇACAK ÖNCÜ KUŞAK

Kültür, zihin ve toplum mühendisliği uygulanan bir ülke, görünüşte bağımsız olabilir ama gerçekte zihnen, kültürel olarak ve sosyal olarak köleleştirilmiş bir ülkedir artık!

Bu ülkenin önünü açacak, örnek, ayrıksı, özgün bir insan tipi yok.

Benim öncü kuşak modelim entelektüel, akademisyen değil, âlim (bilme coşkusu), ârif (bulma şevki) ve hakîm (olma aşkı yaşayan) şahsiyetleridir. Bu kavramlar medeniyetimizin kurucu kavramları ama bize hiç bir şey söylemiyor; içi boş, karşılığı olmayan, ölü kavramlar.

Ama hem çağı iyi tanır hem de bizim ruhköklerimize derinlemesine zihnî sondaj yaparsak, bu kavramların nasıl da insanlığın önünü açacak bilge, kâmil insan’ın köksalması ve hayat bulması için hem kurucu hem konumlandırıcı hem de koruyucu kavramlar ve yol haritaları olduğunu göreceğiz.

İnsanlığın önünü açacak, bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan, hakikat aşkıyla yanan, hakikat ateşinde pişen asil insan tipine ihtiyacı var dünyanın.

Bu insan tipini, insanlığın yeniden önünü açacak öncü şahsiyetleri biz yetiştireceğiz ve biz armağan edeceğiz insanlığa yeniden.

Unutmayalım: Yol sefasını sürenlerle değil, cefasını çekenlerle yürünür...

Özetle... Türkiye’nin fikir ve oluş çilesi çeken köklü bir önderlik profiline, üzerinde derinlemesine kafa patlatılmış esaslı bir medeniyet fikrine ve bu medeniyet fikrinin gergef gibi örüldüğü yürünecek yol haritasına ihtiyacı var: Öncü kuşak, iddia ve harita.

Ekrem Erdem Bey’in Dil ve Edebiyat derneğinde, çorak ülkeye dönüşen bu memlekette yeldeğirmenleriyle kıyasıya mücadele ederek ortaya koyduğu, dördüncüsü çıkan dergi çalışmalarının, eğitim ve kültür faaliyetlerinin önümüzü açacak öncü kuşakları yetiştirecek, asil bir hedefe doğru yürümesini diliyor, Ekrem Bey’e ve ona katkı veren, destek olan bütün kardeşlerime muvaffakiyetler diliyorum.

Vesselâm.

 

Kaynak: https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusuf-kaplan/siyasalin-iktidar-oldugu-yerde-fikir-iktidar-olamaz-2056616

Galeri