ATTİLA İLHAN

ATTİLA İLHAN

11/10/2023

“Türkiye'de asıl sorun aydınların yabancılaşmasıdır.”

Cumhuriyet dönemi şair, romancı ve yazar Attila İlhan’ı vefatının sene-i devriyesinde rahmet ve saygıyla anıyoruz.

 

ATTİLA İLHAN (1925-2005)

15 Haziran 1925’te Menemen’de doğdu. Büyükbabası Mehmed Hamdi Efendi çeşitli Anadolu kasabalarında kadılık yapmış, babası Muharrem Bedrettin Bey ise İzmir vali muavinliği görevinde bulunmuştur. İzmir’de başladığı öğrenimini katıldığı bazı olaylar sebebiyle İstanbul’da Işık Lisesi’nde tamamlayabildi (1946). Bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne devam ettiyse de ikinci sınıfta iken Paris’e gidince tahsili yarıda kaldı, Paris’ten dönünce Türkiye Sosyalist Partisi’nin yayın organı Gerçek’te gazeteciliğe başladı (1950). Ardından birkaç defa daha Paris’e gitti, oradaki sanat ve kültür hayatını yakından tanıma fırsatı buldu. Sonraki yıllarda çeşitli aralıklarla Vatan, Demokrat İzmir, Yeni Ulus, Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Güneş, Meydan ve Cumhuriyet gazetelerinde yazılar yazdı. Yelken, Sanat Olayı ve Cönk dergilerini yönetti. 1959-1962 yılları arasında senaryo yazarlığı ve rejisörlük yaptı. Ali Kaptanoğlu takma adıyla yazdığı, aralarında “Yalnızlar Rıhtımı”, “Dişi Kurt”, “Şoför Nebahat”, “Ver Elini İstanbul” gibi ünlü filmlerin de bulunduğu on beş kadar senaryosu filme alındı. 1974’te Ankara’da Bilgi Yayınevi’ne yayın danışmanı oldu. 1981’de İstanbul’a yerleşti. “Kartallar Yüksek Uçar”, “Yarın Artık Bugündür” ve “Kurtlar Sofrası” gibi senaryoları TRT’de dizi film olarak gösterildi. Yeni romanlar kaleme alırken eski romanları da yeniden yayımlandı. 15 Ekim 2005’te İstanbul’da öldü.

Kendi çapında şiirler yazan bir baba ile roman meraklısı bir annenin çocuğu olan Attila İlhan daha ilkokul sıralarında şiir, ortaokul sıralarında roman denemeleri kaleme alır, 1940’lı yıllarda ilk şiirlerini yayımlayarak edebiyat dünyasına adım atar. Gençlik döneminde bir yandan âşık ve divan edebiyatı şairlerini okurken diğer yandan başta Nazım Hikmet olmak üzere dönemin genç şairlerini takip eder, ancak “bobstil ve alafranga” bulduğu Garipçiler’i beğenmezdi. Yer yer Anadolu halkının hayatını yansıtan, canlı tabiat tasvirleri ve sıcak söyleyişiyle Dadaloğlu, Pîr Sultan Abdal ve Nazım Hikmet’ten izler taşıyan “Cebbaroğlu Mehemmed” adlı şiiri 1946 yılı Cumhuriyet Halk Partisi’nin şiir yarışmasında ikincilik kazanınca adı daha geniş bir çevrede duyulur. Paris’te geçirdiği yıllar şiirlerindeki macera duygusu ve isyankâr havanın gelişmesine katkıda bulunur. 1954-1955’te Mavi dergisi etrafında bir araya getirdiği bir grup gençle birlikte, Nazım Hikmet çizgisinde daha yeni yeni şekillenmekte olan toplumcu şiiri baltaladıkları gerekçesiyle Garipçiler’e savaş açar.

Şiir hayatında bir dönüm noktası kabul edilen Sisler Bulvarı (1954) toplumcu damarı içinde taşımakla beraber yalnızlık duygusu, yolculuk, ayrılık, sarhoşluk, avarelik, aşk ve ölüm temaları etrafında yoğun bir hayal gücünün beslediği atmosferiyle daha sonraki yıllarda İkinci Yeni içinde yer alacak Turgut Uyar ve Cemal Süreya gibi birçok şairi de etkiler. Ardından yayımladığı Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum ve Belâ Çiçeği hep Sisler Bulvarı’ndaki konuların zenginleştirilmesinden oluşur. Zaman içinde Türk şiirinde kendine özgü bir söyleyiş tarzı gerçekleştirmesine rağmen şiir dünyasının Marksizm’den Kemalizm’e, hümanizmden varoluşçuluğa, cinsellik ve eşcinselliğe kadar çok geniş bir yelpazede ve oldukça kaypak bir zeminde dolaştığı dikkati çeker. Ancak o Garipçiler gibi, şiiri toplumcu anlayıştan uzaklaştıran İkinci Yeni şairlerini de şematik şiirler yazan bir kısım toplumcu şairleri de eleştirmekten geri durmaz. 1960’lı yıllardan sonra yine toplumcu gerçekçilik adına İkinci Yeni’ye karşı çıkan şair, Yasak Sevişmek’te yer alan şiirlerinde doğrudan doğruya divan şiiri estetiğine yönelir. Divan şiirinin özellikle bir âhenk unsuru olarak ses ve mazmun zenginliğinden yararlanıp kaleme aldığı şiirlerde gazel, şarkı ve müstezad gibi nazım şekillerinden ve onların kafiye düzeninden faydalandığı dikkati çeker. Divan şiiriyle benzerlik sadece beyit çerçevesindedir. Divan ve halk şiiri etkisi taşıyan şiirlerinde ulusal bir birleşim gerçekleştirmek amacındadır.

Attila İlhan, bir romancı olarak daha çok Osmanlı Devleti’nin çöküş yıllarından başlayarak 1960’lara kadar uzanan bir dönemi konu alan, “nehir roman” olarak adlandırılabilecek eserlerinde belli bir bakış açısıyla devrin ekonomi, toplum ve siyaset meselelerini ele alıp irdeler. Geniş bir kültür birikimine sahip olan yazar, bir kısım romanlarıyla fikir yazılarında solculuğu Atatürkçülük zemininde bir temele oturtmaya gayret etmiş, Marksizm’le Mustafa Kemal inkılâpları arasında paralellik kurmaya çalışırken çağdaşlaşmanın Türk toplumuna yanlış bir şekilde Batılılaşmak diye dayatıldığını ileri sürmüştür. Birçok yazısında modernleşmekle Batılılaşma’nın farklı şeyler olduğunu ısrarla vurgulamıştır. Millet olarak gelişmemizin kişiliğimizi ve tarihsel köklerimizi inkâr etmeden sağlanabileceği düşüncesindedir. Toplumcu temele dayanan sanatın da mutlaka Atatürk ilkelerine bağlı yerli bir birleşimle gerçekleştirilebileceğini hayatı boyunca savunmuştur. Şiirlerinde ve özellikle romanlarında halkın konuştuğu Türkçe ile yazmaya özen gösteren Attila İlhan, romanlarında anlatımı yeknesaklıktan kurtarmak için zaman zaman Türkçe’nin klasik cümle yapısını tersine çevirdiği de görülür. Şiiri ise mırıldanarak değil mutlaka yüksek sesle okunabilecek bir metin şeklinde değerlendirir. Şiir ve romanları yanında bir kısım Batılı şair ve yazarlardan çeviriler de yapmış, “Ben Sana Mecburum” adıyla seçme şiirlerinden oluşan bir de kaset/CD doldurmuştur (folk müzik, 1999).

Eserleri. Şiir: Duvar (1948), Sisler Bulvarı (1954), Yağmur Kaçağı (1955), Ben Sana Mecburum (1960), Belâ Çiçeği (1962), Yasak Sevişmek (1968), Tutuklunun Günlüğü (1974, TDK Şiir Ödülü), Böyle Bir Sevmek (1977), Elde Var Hüzün (1982), Korkunun Krallığı (1987), Ayrılık Sevdaya Dahil (1993). 

Roman: Sokaktaki Adam (1954), Zenciler Birbirine Benzemez (1957), Kurtlar Sofrası (1963), Bıçağın Ucu (1973), Sırtlan Payı (1974, 1975 Yunus Nadi Roman Armağanı), Yaraya Tuz Basmak (1978), Fena Halde Leman (1980), Dersaadet’te Sabah Ezanları (1981), Haco Hanım Vay! (1984), O Karanlıkta Biz (1988), Yengecin Kıskacı (hikâye, 1999), Abbas Yolcu (gezi, 1957). 

Diğer Eserleri: Hangi Sol (1970), Hangi Batı (1972), Faşizmin Ayak Sesleri (1975), Hangi Seks (1976), Gerçekçilik Savaşı (1980), Hangi Sağ (1980), Hangi Atatürk (1981), Batının Deli Gömleği (1981), İkinci Yeni Savaşı (1983), Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler (1985), Sağım Solum Sobe (1985), Ulusal Kültür Savaşı (1986), Aydınlar Savaşı (1991), Sosyalizm Asıl Şimdi (1991), Kadınlar Savaşı (1992), Hangi Edebiyat (1993), Hangi Laiklik (1995), Hangi Küreselleşme (1997), Bir Sap Kırmızı Karanfil (1998), Ufkun Arkasını Görebilmek (1999), Sultan Galiyef: Avrasya’da Dolaşan Hayalet (2000). 

Tercüme: Umut (André Malraux’dan, 1967), Kantonda İsyan (A. Malraux’dan, 1967), Çalardı Basel’in Çanları (Louis Aragon’dan, 1969).

 

Galeri