TÜRKİYE DİL VE EDEBİYAT DERNEĞİ
DERNEK KURMA FİKRİNİN DOĞUŞU
İstanbul Milletvekili olarak TBMM’de görev yaptığım 22. Dönem’de, Türkçenin içinde bulunduğu sorun ve sıkıntılara yönelik yapılmış çalışma ve araştırmaları inceledim. Türkçeyi tanımaya çalıştım. Bu çalışmalarımda gördüm ki Türkiye’de Türkçe bilinmiyor. Kimsenin bilmek diye bir derdi de yoktur. Okullarda sevilmeyen derslerden biri Türkçedir. Anadilini doğru olarak kullanamayan, en önemlisi de sevmeyen bir kimsenin eğitim, iş ve aile hayatında başarılı olma şansı var mı?
Dil, milleti meydana getiren unsurların başında gelir. Dil, fertler arasındaki anlaşmayı sağlayan, millî birliğin esasını ve özünü teşkil eden bir araçtır. Toplumlar, millet olmayı bir dile sahip olmakla elde eder ve millî varlıklarını da kendi dilleriyle koruyabilirler. Dilini geliştirip zenginleştiremeyen, yabancı dillerin istilalarından koruyamayan milletler, ne millî bir kültür oluşturabilir, ne de oluşmuş kültürlerini koruyabilirler. Yozlaşma ve yabancılaşma dille sınırlı kalmayarak, zamanla bütün değerlerin yok olmasına ve millî birliğin telafisi imkânsız zararlar görmesine sebep olur. Dili yozlaşan, yabancı dillere karşı; gerek toplum hayatında, gerekse bilim ve eğitimde geri planda kalan bir milletin geleceği, ciddi şekilde tehlikeye düşer.
Bugün dilimiz iyi konuşulup yazılamamaktadır. Türkçemiz her geçen gün biraz daha bozulmakta ve cümle bozukluklarına hemen herkesin konuşmasında rastlanmaktadır. Dilimize karşı kayıtsızlık ve özenti, maalesef iş adamlarımızı ve esnafımızı da etkilediğinden üretilen mal ve ürünlerin isimlerinde, ticari unvan ve adlarda yabancılaşma süratle artmaktadır. Şehirlerimizin cadde ve meydanlarında dolaşıldığı zaman, mağaza ve işletmelerin isimlerinde nasıl bir dil kirliliği yaşadığımız rahatlıkla görülebilmektedir.
Bilerek veya bilmeyerek günlük konuşmalarımızda; “uyum” yerine “adapte”, “çaba” yerine “efor”, “büyük” yerine "makro", “küçük” yerine "mikro", “torba” yerine "poşet" gibi pek çok kelimenin Türkçesi yerine, yabancı dillerdeki karşılıklarını kullanır hale geldik. Ayrıca “Rumeli” yerine “Roumelie”, “Durak” yerine “DoRock”, “Paşa” yerine “Pasha” ve “Eylül’ün” yerine “Eylül’s” gibi Türkçe veya Türkçeleşmiş kelimeleri yabancı dil kurallarına göre yazarak kullanmak sıradan hale geldi. Daha da vahimi, “evet”in yerini “yes”ler , “okey”ler aldı, vedalaşmalarımız“bye bye”larla yapılır oldu.
Dilimizle ilgili sıkıntılardan bir diğeri de, kavramlar ve terimler üzerinde anlayış birliğinin sağlanamayışıdır. Bu durum dilde kavram kargaşasına sebep olduğu gibi, millî birliğimize de zarar verecek boyutta kamplaşma ve krizlere sebep olmaktadır. Üzerinde hemen hemen hiç anlaşmaya varılamayan, herkesin işine geldiği gibi anladığı ve anlatmak istediği milliyetçilik, ilericilik ve gericilik gibi kavramlar bunun örnekleridir.
Gençlerimizin çoğu kelime ve deyimleri yerli yerinde kullanamıyor, özellikle de içinde uzun ses bulunan kelimeleri doğru söyleyemiyorlar. Kelime hazneleri son derece kıt ; birkaç yüz kelimeyle günlük konuşmaları idare ediyorlar. Gençlerimiz Türk dilinin güzellik ve zenginliğinden; kendi dilinde düşünebilme zevk, onur ve bağımsızlığından maalesef mahrum durumdadır.Yeni yetişen nesillerin, dilinin sanat eserlerini, romanlarını, hikâyelerini, şiirlerini anlayamadan yetişmeleri; tarihlerinden, kültürlerinden ve dolayısıyla medeniyetlerinden habersiz olmalarına ve bu değerlerden kopmalarına, hatta düşman olmalarına neden olmaktadır.
İLK TEŞEBBÜS
Bu ve buna benzer gerekçelerle; 15 Mayıs 2006 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılması, Türkçenin korunması ve etkin kullanımı için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla 105 imzalı bir meclis araştırması önergesi verdik. Önerimiz Mecliste temsilcisi bulunan partilerin ittifakıyla kabul edildi ve bir komisyon kuruldu.
TBMM başkanı Sayın Bülent Arınç başta olmak üzere, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik ile Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç’un yanı sıra, büyük çoğunluğu akademisyen olan 39 kişinin görüşüne başvuruldu. Ayrıca Türk diliyle ilgili değişik çalışmaları olan gazeteci, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, çeşitli kamu kurum ve kuruluşumuzun değerli yöneticileri dinlendi. Bu arada bakanlıklar, milletvekilleri, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, bünyesinde Fen, Edebiyat ve Eğitim Fakültesi bulunan üniversiteler, valilikler, il ve ilçe belediye başkanlıkları, sivil toplum kuruluşları, ulusal ve yerel basın yayın kuruluşlarına yazılar yazılarak Türkçe hakkında yaptıkları çalışmalarla ilgili bilgiler istendi, görüş ve önerileri alındı.
Bu görüş ve öneriler doğrultusunda hazırlanan raporda, Türkçenin yaşadığı sorunların kaynakları, türleri, yayılma şekilleri ve alanlarını belirlenerek, hem Türkçeyi tehdit eden sorunlara karşı alınacak önlemler, hem de Türkçenin gelişmesinin, zenginleşmesinin ve yaygınlaşmasının önündeki engellere yönelik çözüm önerileri, Yüce Meclisimize sunulmuştur.
Bütün bu aksama sebeplerinin başında, dilimizin iyi öğretilememesi ve dil bilincinin geliştirilememesi gelmektedir. Dil eğitimi, ilk ve orta öğretimin en önemli hedeflerinden biri olmasına rağmen, yeni yetişen nesillere, dilimizin doğru dürüst telaffuz edilip konuşulması ve yazılması okullarda öğretilememektedir. Diğer bir sebep, bazı lise ve üniversitelerde eğitim dilinin yabancı dille yapılmasıdır. İlim ve teknolojideki hızlı gelişmeler, basın ve yayın kuruluşlarının kullandığı doğru olmayan dil, ticari hayatın getirdiği yabancılaşma, bilişim dilindeki yabancılaşma, bilgisayar ve internet kullanımı, dilimizde bozulmalara yol açan nedenler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Güzel bir Türkçenin yeni nesillere aktarılarak varlığını sürdürebilmesi için, kişisel ve toplumsal duyarlılık kaçınılmazdır. Bu konuda birey ve toplum olarak hepimiz dil bilincine sahip olmak ve bilinçli çabalar göstermek zorundayız. Dilimizin bozulmasını önlemek ve yabancılaşmanın önüne geçmek için Türkçenin doğru kullanımıyla ilgili bilincin oluşturulmasına, öncelikle aileden başlanmalıdır. Çünkü çocuklarımız Türkçeyi önce ailelerinden öğrenmektedir. Okul öncesi eğitimden başlayarak yükseköğretime kadar eğitimle ilgili gerekli tedbirler alınmalı ve bir takım düzenlemeler yapılmalıdır. Bu çerçevede dil eğitimi ciddi olarak gözden geçirilmeli ve öğrencilerimize dil bilinci verilmelidir.
En doğru eğitim, ülkenin kendi diliyle yapılan eğitimdir. Dil bilimcilere göre insan en iyi biçimde kendi dilinde düşünebildiği gibi, verimliliğini ve yaratıcılığını da kendi dilinde gösterir. Türk dilinin bozulma ve yabancılaşmasının önemli sebeplerinden birisi olan yabancı dille eğitime son verilmelidir. Ayrıca, üniversitelerimizde Türkçenin eğitim dili olması ve bütün tezlerin Türkçe yapılmasının sağlanması, Türkçenin bilim dili olarak gelişmesinin önündeki engelleri kaldıracaktır. Yeryüzünde bazı eski sömürgeler dışında, yabancı dille eğitim yapan bağımsız bir ülke yoktur.
Dilin bozulma alanlarından biri de, göze doğrudan hitap eden tabela kirliliğidir. Bu konuda en önemli görev, yerel yöneticilere düşmektedir. Belediyelerimiz bu konuda yetkilidir. Birçok belediye, meclislerinden aldıkları kararlarla tabelalardaki dil kirliliğini asgariye indirebilmiştir. Belediye başkanları, bu konuda önemli mesafeler kaydedebilir. Yerel yöneticiler, yasaların kendilerine tanıdığı yetkileri kullanmalı, var olan boşluklar yasal düzenlemelerle giderilmelidir.
Radyo, televizyon ve yazılı basında kullanılan dil de, menfi ve müspet etkiler taşımaktadır. Bu nedenle sunucu, spiker ve metin yazarlarının mutlaka dil eğitiminden geçmesi sağlanmalıdır.Maalesef dil kirliği, resmi kurumlarımızda da vardır. Atatürk “Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğe kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, alakalı olmasını isteriz” diyerek, devlet teşkilatının dikkatini çekmektedir. Resmi Kurumların dile gereken önemi vermesi sağlanmalı; bütün kurumlarımız, kendilerini dil denetiminden geçirmelidir.
Her şeyden önce millî bir dil politikası oluşturulmalıdır.Türk dilinin korunması, yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yapmakla yasal yükümlülüğü olanTürk Dil Kurumunun kanunu bile yoktur. Kurumun kuruluş gayesine uygun, tartışmalardan uzak, Türk dilinin bütün problemlerini çözecek nitelikte yapılandırılması, çok büyük önem arz etmektedir. Bunu temin etmek için Meclis gündeminde bekleyen 2876 sayılı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanun Tasarısı yeniden ele alınarak bir an önce çıkarılmalıdır. Doğrusu, Türk Dil Kurumunun bir akademiye dönüştürülmesidir.
Bu kötüye gidiş, dilimizin gücünü bilmemekten ve millî bilincimizin dille olan bağının giderek zayıflamasından kaynaklanmaktadır. Ortada kimsenin üstlenmediği ama aslında herkesin içinde olduğu bir ihmal vardır. Türkçeye hak ettiği özeni göstermek, bütün Türk milletinin görevidir. Bu konuda, aydınlara ve öncülere çok daha büyük sorumluluklar düşmektedir. Toplumları etkileme gücünü elinde bulunduran herkes, toplumu doğru ve iyi yönde etkilemek zorundadır. Bu cümleden yola çıkan bir gurup komisyon üyesi milletvekili olarak düşüncemize destek veren arkadaşlarla birlikte derneğimizi kurduk.
KURULUŞ ÇALIŞMALARI
Önce kuruluş çalışmalarını yürütmek üzere 6 kişilik bir çalışma gurubu oluşturuldu. Dernek kurucusu olması uygun görülen arkadaşlar ziyaret edildi, toplantılar yapıldı, görüş ve önerileri alındı. Bu doğrultuda tüzük hazırlandı ve 22 Mayıs 2008’de, 102 kurucu üye ile derneğimiz kuruldu.
Kurucular arasında; komisyonda görev alanlar başta olmak üzere, milletvekili arkadaşlarımız ve o dönemin TBMM Başkanı Sayın Bülent Arınç ve Türk Dil Kurumu Başkanı Sayın Şükrü Haluk Akalın gibi akademisyenler, belediye başkanları, sanatçılar, şairler, yazarlar ve edebiyatçılar var. Türkçe sevdalısı işadamları var. Kurucuları belirlerken mesleklerinde başarılı, dil ve edebiyata duyarlı, temsil özelliği olan çalışmalara vakit ayırabilecek veya çalışmalarımızı fikrî ve ekonomik olarak destekleyebilecek kişilerin kurucu üye olmasına dikkat edildi.
DERNEĞİN AMACI
Derneğimizin amacı, dil bilincinin toplumda yerleşmesi ve gelişmesini sağlayacak faaliyetlerde bulunmak ve bu konuda çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlara destek vermektir.
DERNEĞİN İLKELERİ
Türkçe, geçmişte ilkesizlikten çok çekmiştir. Derneğimizin özelliklerinden biri de ilkeleridir. Dil, her şeyden önce çeşitli ideolojilere kurban edilmiştir. Her ideolojinin dile bakışı farklı olduğu için millî birliğimizin en önemli unsuru olan dil, birleştirme değil ayrıştırma sebebi olmuştur. Geçmişten alınan derslerle bir takım ilkeler belirlenmiştir. Bir zamanlar, atasözlerimize ve deyimlerimize girmiş dilimizin ve kültürümüzün ayrılmaz parçası olmuş kelimeler, yabancı kökenli diye dilimizden atılmış ve yeri de doldurulamamıştır. Dünyanın en büyük dillerinden birisi olan Türkçe, arılaştırma adına fakirleştirilmiştir. Derneğimiz, Türkçenin fakirleştirilmeden zenginleştirilmesinden yanadır. Son yıllarda ise, Türkçe ve Türkçeleşmiş kelimeler yerine, yabancı kelimeler orijinaline uygun olarak yazılıp okunmaya başlanmıştır. Derneğimiz, Türkçe karşılığı olan hiçbir kelimenin yerine yabancı kelimenin kullanılmasından yana değildir. Eğer başka bir dilden kelime almak mecburiyetinde kalınırsa, o kelime Türkçeleştirilerek, hemen her vatandaşımızın kolayca telaffuz edebileceği şekle ve sese sokularak kullanılmalıdır.
DERNEĞİN TEŞKİLAT YAPISI
Derneğimiz, toplumda dil bilincinin yerleşmesi, Türkçenin doğru kullanılması, edebiyatımızın gelişmesi ve zenginleşmesini sağlayacak çalışma ve hizmetleri yaygınlaştırmak amacıyla, alt yapısı müsait il ve ilçe merkezlerinde şube ve temsilcilikler açacaktır.
Dernek hizmetlerini, millî sınırlar dışına taşımak, uluslararası faaliyetlerde bulunmak amacıyla yurt dışında kurulu dernek veya kuruluşlara üye olmanın yanında, yurt dışında da şube ve temsilcilikler açılacaktır.
DERNEĞİN DURUMU
Her türlü teknik araç ve gereçle donatılan dernek genel merkezi, Feshane Caddesi No:3 Eyüp/İstanbul’da bulunmaktadır. Derneğimiz haftanın hemen her günü açıktır. Cumartesi günleri saat 13.00’te halka açık, sorulu cevaplı sohbet toplantıları yapılmaktadır.
Derneğimizin ilk olağan genel kurulunu 18 Ekim 2008’de yaptı. Yönetim, denetleme, disiplin ve istişare yüksek kurulu gibi kurulları oluşturuldu ve kurumsallaşması tamamlandı.
Web sayfamız, dil ve edebiyat dünyamızın hizmetine sunuldu. Süreli yayın organımız olan dergimiz, bu ilk sayısıyla kültür dünyasındaki yerini almış oldu. Web sayfamız ve dergimiz herkese, özellikle de gençlere açık olacaktır.
DERNEĞİN YAPMAYI DÜŞÜNDÜĞÜ ÇALIŞMALAR
Derneğimizin önümüzdeki ay ve yıllarda hayata geçirmeyi düşündüğü önemli faaliyetlerini sayacak olursak;
- En başta millî ve milletlerarası toplantı, konferans, bilgi şöleni (sempozyum,) panel ve kongreler düzenlemek;
- Gerekli olan her türlü bilgi, belge, doküman ve yayınları içinde barındıran Türk dili ve edebiyatı kütüphanesi kurmak;
- Akademisyenlerden oluşan çeşitli çalışma ve araştırma grupları oluşturarak araştırmalar yapmak ve yaptırmak;
- Türkçenin doğru kullanılmasıyla ilgili okuma, konuşma ve yazma kursları açmak,
- Okullar arası çeşitli yarışmalar düzenlemek;
- Türkçeyi iyi kullanan yazar, şair ve sanatkârlarımızı her yıl ödüllendirmek;
- Cadde ve sokaklardaki tabelalar, dildeki bozulmanın hangi boyutlara ulaştığının en önemli göstergelerinden biridir.Kurucularımız arasında çok sayıda belediye başkanı vardır ve bazı başkanlarımız, tabela kirliliğini önlemek için meclislerinden aldıkları kararlarla güzel çalışmalar yapmıştır. Derneğin amaçları doğrultusunda bu çalışmaları yaygınlaştırmak;
- Her Türk vatandaşının zevkle okuyacağı 100 kitaptan oluşan bir aile kitaplığı oluşturmak ve bunun dışında da çalışma gruplarımızın uygun göreceği edebî değeri olan eserleri yayınlamak;
- İştigal alanları; dil, edebiyat, sanat ve kültür olan sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelerek karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak, kendi çalışmalarımızdan onları haberdar etmek, onların çalışmalarından haberdar olmak, birlikte ortak çalışma zemini aramak, amaç ve ilkelerimize uygun çalışmalara destek vermek ve destek almaktır.Öncelikle de Türk Dil Kurumuyla, edebiyat fakülteleriyle ve konuyla ilgili her türlü kamu kurum ve kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yapmak.