Dil ve Edebiyat (106. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
AB, EĞİTİM ve MÜSLÜMAN DÜNYA
Batı kendisini ne zaman “medeni dünya” olarak
tanımladı? Bu soruya vereceğimiz doğru cevap bizi
AB’nin Kopenhag Kriterleri ve Avrupa Değerleriyle tanıştıracaktır.
Batı’nın “evrensellik ve medenilik” iddiası
kolonyalist/sömürge dönemine denk düşer. Manzara
şudur: İnsanların ülkeleri işgal altındadır, kölelik
(insan ticareti) Batı’nın ana ticari işlerinden biridir.
Gittikleri ülkelerde değerli olan ne varsa yağmalanarak
Batıya taşınır. Bu bölgelerdeki insanlara dillerini
ve kültürlerini zorla öğretirler ve bununla oradaki insanların
‘medenî’leşeceklerine inanırlar. Bu yayılmacı
anlayışlarının biricik sebebi sadece Hıristiyanlık değerleriyle
dünyanın kurtulacağına olan inançlarıydı.
Bugün de hala aynı kanaatteler ve Hıristiyan olmayanlara
tahammülleri yoktur. Bunun somut karşılığını
Akdeniz’de ölüme terk edilen mültecilerin dramlarında
görüyoruz.
Batı kolonyalizmi ile şu andaki kültürel kolonyalizmi
arasında bir fark var mı? Sömürgecilik/Kolonyalizm
kitaplarına bir göz atın daha yarım yüzyıl öncesine
kadar Afrika kıtasının tamamına yakınının ve
Asya’nın üçte birinden fazlasının sömürge olduğunu
ve Güney Amerika kıtasının sömürgeye yakın bir anlayışla
yönetildiğini göreceksiniz. Bunlar hangi saiklerle
gerçekleşti? Daha bir asır önce kendilerine özgü
bir medeniyeti, kültürü, dini ve dili olan insanoğlunu
insan kabul etmeyen medeni dünya(!) sömürgeleştirmeye
değer gördüğü ve ekonomisine katkı sağlayacağına
inandığı bu insanların coğrafyalarına önce
misyonerlerini gönderdi. Bir süre sonra misyoner
okulları açarak dilini, dinini, kültür ve medeniyetini
öğrenmeye değer görmediği bu insanlara kendi dilini,
dinini, kültür ve medeniyetini öğreterek o coğrafyaya
yerleşmeye başladılar.
Avrupalı, Avrupa medeniyet havzası ile dini dışında
hiç bir değeri kabul etmez ve tüm yerli değerleri
barbarlık olarak niteler. Bu hususta Toynbee, Francis
Fukuyama ve Samuel Huntington gibi batılı ve devşirilmiş
kompradorların eserlerine baktığımızda bu
meseleyi net olarak görmek mümkün. Batı adamının
Hıristiyan yaparak ortaya çıkardığı yeni adam tipi,
dokusu ve ana kültürüyle yerli; fakat misyonerlerden
aldığı eğitim ve öğrendikleriyle içinde yaşadığı her
şeye yabancı. Kendi kültür ve medeniyetinin engizisyon
kompradoru. Daryush Shayegan’nın Melez Bilinç
ve Yaralı Bilinç, Cemil Meriç’in Müstağrib olarak tanımladığı
bu garip tip kendi değerlerine yabancı ve
düşman!
Sömürgeciler giremeyeceklerini düşündükleri ülke
insanları için de iki yöntem geliştirdiler. Birincisi kendileri
için eğitecekleri kişileri kendi ülkelerinde misafir
etmek. İkincisi o ülkede okul açmak. Bu yöntem
Osmanlı çocuklarına uygulandı. Paris ve Londra’ya
gönderdiğimiz çocuklar bir imparatorluğun fikri katili
oldular. Denizciliğimizi İngilizlere kara ordumuzu
Almanlara emanet ederken de büyük yanılgı içindeydik.
Paris’te kurduğumuz Mekteb-i Osmanî de ayakları
bizde kafaları Latin Quarter’de olan entelektüeller
üretti. Bugün Mekteb-i Osmanî benzeri mekânları
Amerika’da kurduğumuzu düşündüğümüzde, eğitim
sistemimizin hala sorunlu olduğu gerçeğiyle karşı
karşıya kalırız. Bu ve benzeri uygulamalar dili ve kültürü
melezleştirilmiş, bir bakıma kültürsüzleştirilmiş,
egemen metropol ülkeye tâbi kullanılabilir insan tipi
yetiştirmeye hizmet ediyor.
Başkasının dili, medeniyet ve kültürü ile yetişen
insan, yetiştiği çevrenin püriteni oluyor. Bu anlamda
Batı nezdinde yetiştirilmiş en başarılı kişiler Hindistan,
Kuzey Afrika, Osmanlı hinterlandı Mısır, Lübnan, Suudi
Arabistan...) ve Japonya’dır. Üzülerek belirtmeliyim ki
bugün İngiltere, Amerika, Fransa ve Suudi Arabistan’da
eğitim görüp Türkiye’ye dönenler o ülkelerin düşünüş
ve algıları doğrultusunda sosyal hayat içinde yer alıyor
ve içinde yetiştikleri çevrenin sesi olmayı sürdürüyor.
***
Dil ve Edebiyat’ın bu sayısında kaleme aldığımız
“Eğitim ve Eğitim Sisteminin Sistemsizliği Üzerine”
başlıklı yazı eğitim tartışmalarının gürültülü ortamında
konuyu ideolojik saplantılara esir olmayan bir
perspektifle tartışmaya çalışıyor.
Bu ayın dosya konusu ise Cevdet Karal. Lirik-mistik
şiirin önemli temsilcilerinden Karal, kuşağının öne çıkan
şairlerinden biri. Özellikle Cesedi Nereye Gömelim
(2015) ve Uzun Sürdü Hazırlığım (2017) isimli kitapları
edebiyat ortamından ciddi bir ilgi gördü ve onun şiirini
farklı bir noktaya taşıdı diyebiliriz. Zafer Acar’ın dosya
için Cevdet Karal’la yaptığı doyurucu söyleşinin dışında
Karal’ın şiirine farklı açılardan bakmaya çalışan yazılarla
ciddi bir dosya oluştu diyebiliriz.
Eğitim süreçlerinde kimliğini muhafaza ederek
yerli kalabilen insanlığa selam olsun!