Dil ve Edebiyat (121. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
Kente Şehirlilik Aşılamak
Üzeyir İlbak
Dünya tarihinde Helen, Greek-Roma anlayışlarının
kurduğu kozmopolit kent geleneğini; Müslüman
dünya Mezopotamya, Mısır, Kuzey Afrika,
Endülüs (İspanya), İstanbul ve Balkanlarda zirveye taşıdı.
Tarihte benzerine az rastlanır kozmopolit şehirler ve
ortak yaşama alanları kuran, kozmopolit kültür ortamları
hazırlayan bir geleneğin mensuplarıyız. Bugünse
çağa ve tarihe tanıklık edemediğimiz yeni bilgi ve fikir
üretmek için düşünmek yerine mevcudu tekrarlayarak
papağanlaşmayı tercih ettiğimiz bir dönemdeyiz.
Neden?
Dünya yeni sorular sorarak yeni bilgi ve içerik/
muhteva üreterek nesiller arası sıçrama/büyüme
aralığını beş yılın da altına indirdi. Biz bin yıl önce insanlığa
verilen cevapları tekrarlayarak huzur arıyoruz.
Mümkün mü?
Medya ve sosyal medyada neyi tartışıyoruz?
“Deve sidiğini”, “abdest-mesh” meselesini, “Kurân’ın
yetmezliğini”, “Din-Sünni Din” ilişkisini, “siyaset-cemaat-
din” kaosunu, “tasfiye edilen Mesihlik yerine
ilave olunan farklı ezoterik/mesihçi toplulukları” … Bu
tartışmaların tamamı tarihî tartışmalardır ve hayatımıza
yeni bir şey katmaktan çok uzaktırlar.
Yeni bir içerik üretmiyor, yaşadığımız çağa, doğru
tanıklık edemiyoruz ve toplumu yarına taşıyacak
ufuktan, bilgi birikiminden ve tefekkürden yoksunuz.
Düşünmek ve tefekkür etmekten alabildiğine uzaklaştık.
Sadece yorumun yorumu niteliğindeki geleneği
yeniden yorumlayarak ve gerçek olana en uzak yorumu
dinîleştirerek propagandist bir din-darlık dönemi
yaşıyoruz.
Neden?
İslami değerleri kuşanarak önderlik ettiğimiz coğrafyada
renk skalamızı, Batı’nın bize uygun olmayan
boyası ile melezleştirerek asıl rengimizi vermemiz
gereken yeni kozmopolit hayata katkıda bulunma kapasitemizi
de ithal melez bir anlayışa bıraktık. Evler,
mahalleler, şehirler bize ait değil; gökdelenler, siteler
ve bulvarlardan kurulu kentlerde yaşıyoruz. Şehrin hak
merkezli saygı anlayışı, kentli böbürlenme ve sahiplilik
kibrine kurban edildi.
Sığ ve sadece ikinci asır sonrasında şekillenen
nakle odaklanmış kafaların egemen olduğu toplumlarda,
insanlar düşünmeden yaşama ve kafa konforlarını
koruma derdinde. Düşünerek, çağa bir şey
söylemeye çalışanlar cüzzamlı muamelesine maruz
bırakılıyor. Düşünmekten haz almayan din zabıtalığına
soyunmuş kimi din-dar kisvesine bürünmüş kişiler
ile düşünmekten vareste beyinsizleri rahatsız etme
pahasına, birileri düşünmek ve düşünmezliği meziyet
bilenleri “rahatsız etmek” zorundadır.
Temel soru nasıl bir dünyada yaşadığımızı bilmek
ve nasıl bir dünyada yaşamak istediğimize karar
vermektir. Bizi akılsız varlıklardan farklı kılan
tek hassamızı kullanmayacaksak, insanlığın sürüleşmiş-
sürüleştirilmiş varlık tarihine eklenmekten başka
çare kalmamış demektir. Yaşadığımız evrenin farkına
varmamızı sağlayan ayırt edici uzvun akıl olduğunun
farkında değilsek ne yaşadığımız dünyanın farkında
oluruz ne de nasıl bir dünyada yaşamak istediğimizin!
Dört halife devrinin ardından saltanatla yönetilen
coğrafyamızı göz ardı etmeden, dört asırdır Osmanlı
coğrafyasının zihin haritasını yok etmeye yönelik
çabalar sonucu medeniyet ve düşünce iklimimiz
durduruldu. Tanzimat, iki Meşrutiyet ve Cumhuriyet
taşralılaştırılan zihnimizi düşünme ve tefekkür iklimi
ile buluşturamadı. Dilde, dinde, tarihte, fikirde ilişki
ve aidiyet zincirleri koparıldı. Türkiye’de çeyrek asır
daha taşralı ve daha köylü bir anlayışa yönlendirildik.
Taklit ve özenti ile yüksek binalar inşa edip kentli bir
görünüm içinde düşünmeden, tefekkür etmeden birilerine
aklımızı emanet ederek dindarlaşırken; köylerimizden
şehre taşıdığımız cehalet libasıyla dindar görünerek
ve birilerine inanarak yaşamayı tercih ettik.
Zihinlerin taşralaştığı günümüzde edebiyat, sanat,
siyaset, felsefe ve kültür alanında yarına bırakacak
hiçbir değer üretemiyoruz. Aklımızı birilerine emanet
ettik. Her birimizin nitelikleri kişiye özel putları var.
Allah’ın vahyinde bize söylediklerinin yerine birilerinin
iradesine teslim olarak yaşama çabamızın hiçbir
karşılığı yoktur. Aliya’nın ifadesiyle ''Allah'ın iradesine
teslimiyet, insanların iradelerine karşı bağımsızlık demektir."
Yeni yıl ülkemiz, insanlarımız; dünyamız ve insanlığımız
için yeni umutların, heyecanların ve düşüncelerin
filizlendiği bir yıl olsun.