Dil ve Edebiyat (132. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
KİMLİK ARAYIŞLARI ÜZERİNE
Üzeyir İlbak
İnsan doğuştan fıtri bir kimliğe sahiptir. Süreç içerisinde yeni kimlikler edinir veya edindirilir. İnsan nesli olarak
dünyaya geldiğimizde bizi ilk tarif eden kimlik ırk, etnisite, ten rengi ve cinsiyet ile ilgilidir. Bu tanımlamanın dayanağı
ontolojiktir [varlık bilimsel]. İslam ontolojik kimliklere göre bir temellendirme veya ayrıştırmayı reddeder.
İnsan yaşadığı süreç içerisinde yeni kimlikler edinir. Sonradan edinilen kimlikler bir tercih ve karar süreci ile ilgilidir,
iradeye dayanır. Geleneksel süreçlerin bir sonucu olarak yaşadığı toplum içinde kişi Yahudi, Budist, Müslüman,
Hıristiyan veya ateist iken hayatının bir yerinde vereceği bir kararla yeniden Müslüman olur veya diğer herhangi bir
inanç sistemini kabul eder. Tercihini bir ideolojiden yana da kullanabilir. Bu metafizik arayışı tanımlamadır. Kişinin
doktor, avukat, mimar, öğretmen, iş insanı … gibi bir meslek sahibi olması da sonradan edinilen kimliklerdendir.
Üst kimliği insan olan varlık edindiği siyasi görüşle liberal, solcu, milliyetçi, İslamcı, komünist, faşist, muhafazakâr,
dindar, sufi … olarak tanımlanabilir. O insan bir ülkeye, bölgeye, şehre, cemaate, aşirete, kabileye … de bir
kimlikle aidiyetini ifade edebilir. Kendini bir ülke veya şehir üzerinden tanımlayabileceği gibi bir siyasi parti, dernek,
meslek birliği … aidiyeti üzerinden de tanımlayabilir.
Türkiye’de genellikle geleneksel yerleşik bir anlayışla kişiler kendilerini bir şehir üzerinden tanımlar ve tanıtırlar.
Hemşerilik hâlâ güçlü bir sosyolojik bağ kurma ve benzer kimlikle korunma aracı olarak muhafaza edilmektedir. Kendilerini
İslam inancı üzerinden tanımlayanların doğuştan gelen farklı bir takım aidiyetleri, Allah’ın birer ayeti olarak
kabul görür: Aile, aşiret, kabile, kavim, halk, dil … gibi.
Tüm bu ifadelerden sonra bir Müslüman, kendine kimlik olarak neyi seçer? Kendisini Müslim/"-
kendini Allah'a teslim eden" anlamına gelen terimle tanımlar ki İslâm da "Allah'a teslim olmak/Allah'a boyun eğmek"
demektir. Hiç tereddütsüz Müslümanlığı seçen kişi dindar, muhafazakâr, sufi, mürit gibi ek kimliklere de ihtiyaç duymaz.
Allah’ın bize verdiği isimden daha şerefli bir şey yoktur. Bundan dolayı bu ismin üstüne, ardına, yanına ve önüne
koyacağımız hiçbir tanım ve tanımlama Allah’ın uygun gördüğü isimden daha şerefli olmayacaktır.
1980 darbesi ile yükselen devletçilik, muhafazakârlık, milliyetçilik toplumun önemli bir kesiminin kendisini dindar
olarak tanımlayıp din adına hükümran olmasının yolunu açtı. Bu kişilerin edindikleri güçle kullandıkları medya ve yayın
kuruluşları üzerinden kendileri dışında kalanlara karşı retçi ve ötekileştirici bir dil kullanmaları, süreç içinde kavramlarımızın
bozulmasına ve anlam kaybına uğramasına sebep oldu. Dinin ana kaynağının tarif etmediği bir biçimde
kendilerini tanımlayan kimi cemaatlere ait faturaların doğrudan Müslümanlara kesilmesi, bu şekilde Müslümanların
yaftalanması kabul edilebilir değildir.
90’lardan bu yana küresel düzeyde uygulanan liberal kapitalizm bölgeler, sınıflar, ülkeler ve kıtalar arasında büyük
eşitsizlik üretti. Farklı isimler üzerinden fonlanan sınırlı kesimler dışında kalan büyük kitlelerin dışlanması, horlanması,
temel haklardan mahrum bırakılması, gelir adaletsizliği, adaletin sağlanamaması veya gecikmesi toplumsal katmanlar
arasında giderilmesi imkânsız eşitsizlik ve haksızlıklara zemin hazırladı.
Kaos ve kargaşanın arttığı dünyada halk kahramanlığına soyunan, küresel sermayeye, elitlere ve iktidar seçkinlerine
kafa tutan popülist kişilerin rol çalma gayretleri de anlamsızlaşmaktadır. Adaletsiz, eşitsiz ve duyarsız, sisteme
düşmanmış gibi medyada bağırıp çağıranların liderlik için rakiplerine yönelik yürüttükleri kampanyalar boş gürültü,
iftira… benzeri söylemler, ortamı her geçen gün daha kirletmekte ve belirsizliği beslemektedir. Dinin dindarlaştırıldığı,
kültürün arabesk-lümpen bir sürece evirildiği, ideolojilerin içlerinin boşaltıldığı, siyasetin etnik, dini, bölgesel ve
mezhebi ilişkiler üzerinden tanımlanarak yapıldığı bir dönemde toplum daha da kutuplaştırılacak, ötekileştirilecek,
kitlelerin hıncı ve kızgınlığı köpürtülecektir. Bu durum dünyanın hiçbir yerinde hiçbir kesime fayda sağlamayacaktır.
İnsanı eşrefi mahluk olarak tanımlayan Allah’ın selamı, insanlığı yeniden insan kılsın.
Dipnotlar
1- “Göklerin ve yerin yaratılması, renklerinizin ve dillerinizin farklılaştırılması (da) O'nun alametlerindendir: bunda, kuşkusuz, [fıtrî]
bilgiye (anlama ve kavrama yeteneğine) sahip insanlar için dersler vardır!” (Kuran/30:22). “Ey insanlar! Bakın Biz, sizi bir erkek ve bir
kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki birbirinizi tanıyabilesiniz. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na
karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır” (Kuran/49 :13).
2- “Elçi'nin sizin önünüzde ve sizin de tüm insanlığın önünde gerçeğe tanık olmanız için geçmiş çağlarda da, bu ilahî mesajda da, sizi
‘kendilerini yürekten Allaha teslim edenler’ diye isimlendiren O'dur” (Kuran/22:78).