Dil ve Edebiyat (155. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
YÛNUS EMRE ÖZEL SAYISI
Üzeyir İlbak
Türk dili ve kültürünün önemli isimlerinden biri olan Yûnus Emre’nin vefatının 700.
yıl dönümü münasebetiyle UNESCO, 2021 yılını “Yûnus Emre ve Türkçe Yılı” olarak
anma ve kutlama yıl dönümleri programına aldı. Türkiye'nin girişimleriyle gerçekleşen
“Yûnus Emre ve Türkçe Yılı” için Dil ve Edebiyat dergisi on iki asırlık yazı diliyle
edebiyatımızda iz bırakan değerlerden biri olarak Yûnus Emre’yi özel bir sayı ile hatırlamaya,
hatırlatmaya ve tarihe not düşmeye karar verdi.
Yûnus Emre, yedi asır edebiyat çevrelerinin dikkatini çekmeden halk arasında, tekke ve
zaviyelerde insanların gönüllerine dokunarak yolculuğunu sürdürdü. Hayatı ve yaşantısı menkıbelere
dönüştü ve halk lisanında varolmaya devam etti. Çocuklara anlatılan hikâyelerle,
ilahi formunda musiki ile kimi zaman da türkülerle varlığını hissettirdi. İlahi, mersiye, kaside,
naat olarak bestelenen şiirleri dilden dile, nesilden nesile gönülden gönüle kesintisiz aktı.
Yûnus’u ayrıcalıklı yapan hasletlerinden biri de şüphesiz kullandığı Türkçesindeki saflık
ve söyleyişindeki kalbî derinlikti. Entelektüel anlamda edebiyat çevreleri henüz Yûnus
Emre ile tanışmazdan önce Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi’nin 1911 yılında Hikmet
dergisinde art arda yaptığı yayınlarla Yûnus’u gündeme taşıması kayda değer[1]. Ancak
Fuat Köprülü’nün 1912-13 yılında Türk Yurdu’nda ve 1915 yılında Millî Tetebbûlar Mecmuası’nda
yayımlanan makaleleri ile 1919 yılında yayımlanan Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar
adlı çalışmaları Yûnus’u edebiyat dünyasının gündemine taşıdı. Büyük bir keşif
miydi? Malumun küllerinden çıkarılarak parlatılması mıydı? Millî-ulusal bir sentezin temel
taşı mıydı? Hümanist hırkası nereden bulundu? Türk Müslümanlığı-Anadolu Müslümanlığı
gibi garip icatların referans kaynağı mıydı? Bu sorular hâlâ sorulmaya devam ediyor. Bir
asırdan fazla zamandır gündemde tutulan her ideolojinin, dinî meşrep sahibinin kendince
yorumladığı Yûnus’u farklı boyutlarıyla yeniden konuşmaya ve tartışmaya çalıştık.
Yûnus Emre’ye ve Türkçeye bir kelime ile de olsa emeği geçen hiçbir şair ve yazarın
ideolojik endişelerle yargılanmasını ve dışlanmasını doğru bulmuyoruz. Almanlar için Göte
(Goethe), İspanyollar için Servantes (Cervantes) ve İngilizler için Vilyım Şekspir (William Shakespeare)
ne anlama geliyorsa bizim için de Yûnus Emre aynı yerde ve aynı makamdadır.
Bizde farklı kimliklerde Yûnuslar olsa da Yûnus’u dilde, şiirde ve gönülde yeniden hissetmek
istedik. Bir hissiyat olarak farklı birkaç metin daha koymak istediysek de zaman bizi
epey sıkıştırdı. Fuad Köprülü’den sonra Yûnus Emre meselesi ile ilgilenen Rıza Tevfik’in, Yakup
Kadri’nin o ilk yazılarını da bu sayıya almak istedik; ancak mümkün olmadı. Farklı Yûnus Emre
portrelerinden küçük bir albüm yapma isteğimizi de gerçekleştiremedik. En azından kapağa
yeni ve daha yerli bir Yûnus Emre koyarak, Yûnus’u “Bizim Yûnus” yapmak istedik. Hakan
Hadi Kadıoğlu’na bu katkılarından dolayı teşekkür ederiz. Ayrıca derginin bu sayısında yer
alan yazıların tek sesli olmamasına da azami özen gösterdik. Farklı alanlara dokunmak için
kimi alıntılar da yaptık. Alıntılar konusunda desteğini esirgemeyen Eyüpsultan Kültür Müdürü
İrfan Çalışan’a ve Yitiksöz Genel Yayın Yönetmeni Duran Boz’a teşekkür ederiz.
Sürç-i lisan ettiysek affola!