Dil ve Edebiyat (17. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
Sevgili Dostlarımız,
Başta devlet, dilde himmet, elde fırsat var iken,
Tut elinden düşmüşlerin sana saadet yâr iken,
Kimseye bâkî değildir mülk-ü devlet, sîm ü zer,
Bir harâb olmuş gönlü ta’mîr etmektir hüner.
Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi
Bugün ülkemizde kitapla hemhâl olmuş insanların, içtimai hayatımıza yön
veren insanlar olması tesadüfi değildir. Müspet ilimlerin tahsilinde kişinin
zihin zekâsının şüphesiz ki önemi büyüktür. Ancak sadece zekâ, ilmî
vukufiyetin yükselmesi için sebep değildir. Dilini sadece günlük konuşma
diliyle sınırlı tutan kişinin parlak bir ilim insanı olması söz konusu olamaz. Dili zenginleştirmek
için mutlak fazla kitap okumak, edebî sohbetlerde bulunmak gerekir;
bu da kişinin toplumsal ilişkilerinde ön plana çıkan dilin zenginliğini oluşturur. Kişinin
dil zenginliğine erişmesi neticesinde ilim tahsilinde başarı muhakkaktır.
Cemil Meriç, yazı dili ve konuşma diliyle ilgili hususiyetleri anlatırken, “Diller
arasındaki fark, irfandan gelir; irfandan, yani terbiyeden.” der. Terbiyenin ilk durağı
ailedir. Anne ve babanın kendi ailesinden, kendi çevresinden gelen kültürü sadece
dar bir çerçevede kalmışsa, çocuklarına vereceği temel insani, içtimai eğitim yetersiz
olacaktır. Çocuğun yetişmesindeki ikinci durak olan öğretmenler ise, temelden
gelen eksikleri tespit ederek öğrenciler arasında irfan bütünlüğünü sağlamakla
yükümlüdür.
Bütün bunlar yoksa ne olur? O zaman “fikri hür, irfanı hür” olmayan bireylerin
çoğunlukta olduğu bir topluma doğru gideriz. Bu işin farkına varanlar ise, dilin
asıl mesele olduğunu idrak edenlerdir. Bizi millet yapan en önemli unsurlardan
birinin dil olduğunu her fırsatta zikrederken, bardağın boş tarafını tahayyül bile
edemiyorum!
Halide Edip, Tatarcık romanında, İstanbul halkının çok önemli bir hususiyetini
öne çıkarır: “İstanbullu her şeye lakayt kalabilir; fakat güzel şivesini bozan kim olursa
ona yabancı gibi bakar. Bu bir zevk ve medeniyet mefhumudur; en fakirinden,
en yüksek içtimai gurubun ferdine kadar bilerek veya bilmeyerek bir dil gururu
vardır” Devrin dil anlayışındaki hassasiyetin, diyalektle dahi ne kadar ilgili olduğunu
gördüğümüzde, bugün yapacak çok işimizin olduğu muhakkaktır.
Mevlana diyor ki;
Gel de birbirimizin kadrini bilelim;
Çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden.
Türk diline sevdalı tüm
Mehmet Kâmil Berse
Editör