Dergi Detay

Dergi Resmi

Dil ve Edebiyat (183. Sayı)

Dergi Ücretsizdir

Bir 28 Şubat Vardı

 

Üzeyir İlbak
[email protected]

 

Çeyrek asır önce yaşananları hatırlayanınız var mı? Hani Cumhuriyetin ilanından o güne her on yılda bir ideolojik kriz sonucu birilerinin zihin parametreleri dağılıyordu ya. 1960 Darbesi, 1971 Muhtırası, 1980 Darbesi … 1971’i hatırlıyorum. 1980 Darbesi’ni bütün veçheleriyle yaşadım. Sağmalcılar Cezaevi 9 C koğuşunda bu ülkenin çocuklarıyla konuşmanın mümkün olduğunu yaşayarak öğrendim. 28 Şubat’ta kamu görevlisi olarak bir kurumda yöneticiydim. Gencecik subayların komuta kademesinin ideolojik saplantıları için alçakça kullanılışlarına tanıklık ettim.
Ve postallı sondan bir önceki işaret fişeği, 4 Şubat 1997’de Sincan’da yürütülen tank ve zırhlı araçlardı. Muktedir generallerden biri “Balans ayarı” açıklamasında bulunmuştu. 28 Şubat 1997’de MGK’dan çıkan kararlar “Muhtıra gibi tavsiye, Her şey konuşuldu, Ya uy ya çekil, Ordudan sert tepki …” şeklinde gazete manşetlerine taşınmıştı. O tarihlerde hiç unutmadığımız manşetlerden biri de ezoterik geleneğin gözü yaşlısı FG’nin Hürriyet gazetesi manşetindeki “Beceremediniz artık bırakın” manşetiydi. Müslüman hanımlar üniversite ve imam hatip liselerinin bahçelerinde aileleriyle her türlü zulme mahkûm edilirken “önder ve dindar (!)” bilinen adı geçen titrek sesli kişi başörtüsünü “teferruat” olarak niteleyen açıklamalarda bulunup; çevresindeki cemaate mensup kadınların başlarını açarak ihtiyaç hâlinde havuzlara gidebileceğinin fetvasını veriyordu.
**
28 Şubat postmodern darbesinin yıldönümlerinden birinde dönemin Başbakanı Erbakan›ın vefat etmesi kaderin bir cilvesi miydi? Her anmada birlikte hatırlanacak ibretlik bir vesika niteliğindeki vefatı, Türkiye'deki müesses çarpık nizama tâbi elitlerden aldığı bir intikamdı. Unutturmaya ve devre dışı bırakmaya çalıştıkları liderin vefatı, darbe tarihi ile eşleşerek bir zihniyet, sosyoloji ve siyaset çözümlemesi telkin ediyor. Bu vefatın sembolik kıymeti ve çağrışımları insanlık var oldukça ve Türkiye yaşadıkça yaşamaya devam edecek.
Bir 28 Şubat Vardı
[email protected]
Türkiye, tarihinin en uzun darbesiz yıllarını yaşıyor. Zaman zaman darbe heveslileri cılız sesler yükseltirken iktidara hasret siyaset pazarı tacirleri de kışlalar civarında dolaşmaya devam ediyor. Görünen o ki Türkiye’de bir asır sonra her şey yerli yerine oturmaya başlıyor; fakat yaşananların sosyolojik, siyasi ve tarihî çıktıları hâlâ değerlendirilmeyi bekliyor. Özellikle bu ülkenin muhafazakâr çevreleri ne türden bir zulme maruz kaldıklarını “iktidar büyüsü” ile kısa sürede unutuverdiler. Neden?
28 Şubat artık üzerinde düşünülüp durum tespiti yapma ihtiyacı duyulmayan, ona dair verilerle sosyoloji ve siyaset bilimi akademi çevrelerince araştırılmaya gerek görülmeyen, yapılan birkaç belgeselle yetinilen ve yakınmalarla geçiştirilen bir olaya dönüştürüldü. Mağdurların mağduriyetleri “affa mazhar” kılınarak “devletin kutsal yüceliği” teyit edildi. Devleti yöneten eski suçluların uygulamaları hükümsüz kılınınca mesele bitti sanki. 28 Şubat acıları, mağdurları ve hak ihlalleri üzerinden üretilen tarzı siyaset yeterli düzeyde adaletli ve ahlaklı bir zemin üretebildi mi? 28 Şubat sonrası muhalif ve alternatif siyaset argüman ve imkânları ile siyasa piyasasında karşılık bulan dışlanmış, hakir görülmüş kesimler; geldikleri noktada kendilerine ve kendileri düzeyindeki “öteki mağdurlara” uygulanan gayrı adil yasalarda yeterli düzeyde iyileştirmeler yapabildiler mi?
Kendilerini ülkenin ve yerleşik sistemin sahipleri gören azınlığın, bir daha 28 Şubat benzeri müdahaleci histeriye kapılmamaları için ortamın yaşanılabilir düzeyde grileştirilmesi gerekir. “Ötekileştirme” hakkını uhdelerinde görenler, ötekileştirdikleri çoğunluk tarafından ötekileştirilmeyecekleri bir güven ortamında olduklarından emin kılınmalıdır. Bunun için de siyaset sosyolojisi ve demokratik diğerkâmlık zemini geliştirilmelidir.
Kemalist elitlerin irtica yani İslamcılık, Kürtçülük, Sol ve Liberal Demokrat siyasal akımların mensuplarını sürekli “tehdit ve tehlike” olarak gündemde tutma çabaları hastalıklı zihinlerin fantezilerine denk güvensizlikten öteye geçmiyor. Bu anlam alanı içinde muhafazakâr bir söylemle “inanmış insanları” siyaset üzerinden sisteme ve merkeze taşıyarak muhafazakârların sistemle barışmalarını sağlayan 28 Şubat mağdurları; mağdurların güzergâhında sapmaların da yolunu açtı. Sistemle “eşit zeminde barışma ile sisteme tâbi olma” sınırını kaybettik.
28 Şubat sadece postmodern bir müdahale değil; hedefleri büyük tutulmuş siyasî bir tasarımdı. Muvaffak olamadı. Çeyrek asır sonra sonuçlarından, doğru sonuçlar çıkarılabilir ve aklıselimle analiz edilebilirse geleceğe dair doğru sonuçlar varılabilir.
**
“Demokratik ve özgür üniversite” sloganları atan ve kendilerini “halk menfaatlerini gözeten ideolojilere mensup” olarak tanımlayan bir grup İstanbul Üniversitesi öğrencisinin, Rektör Prof. Dr. Osman Bülent Zülfikar’ın üniversitenin tarihî alanlarını halka açmasına verdikleri tepkiyi anlaşılır bulmadığımızı açıklıkla ifade etmek isterim. Sayın Rektör bu hususta her türlü desteği hak ediyor. Bebek arabalarıyla anne ve babaların, yan yana liseli gençlerin ana kapıdan Hukuk Fakültesi Kampüsü’ne yürüyüşleri, geleceğe dair bir ufuk veriyorsa kapılar hep açık olmalı. Bir asırdır kapalı tutulan kapılar ülke insanını devletiyle barıştıramadı.