Dil ve Edebiyat (184. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
Oruç, Eğitim, Kültür, Siyaset
Üzeyir İlbak
Enkazda İftar: Gazze Bombalanan bir şehirde her an ölümü beklerken sahuru ve iftarı beklemek. Bir bardak temiz su, bir lokma gıdaya ulaşamadan sahur yapmak ve yine aynı hislerle iftarı beklemek. Yıkılmış mabetlerden ezan sesini işitmeden ibadet etmek. ABD bombalarıyla yıkılan evinin enkazından çıkardığı küçük çocuğunun na’şını koyduğu kanlı beton duvar üzerine koyduğu birkaç kuru ekmek parçası ile iftar etmek. Bir insanın yaşayabileceği daha ağır bir yük ve acı var mıdır yeryüzünde? Bu kısacık anlatının en acıklı hakikati 7 Ekim 2023 tarihinden beri Gazze’de hane vasfını kaybetmiş her ev ve ailede yaşanıyor. Siyonist pilotun bombalarıyla dağılmış insan bedenlerinden kopan parçaların toplandığı enkazda bir sahur ve iftar vaktini hayal edin. Bir yıl önceki Ramazan ayında aile fertlerinin her biriyle gülerek ve ezan sesini bekleyerek yapılan iftarları düşünün. O aileden tek başına kalakalan bir anne hayal edin. Yeryüzünde bu acının niteliğini anlatabilecek bir kelime var mı? Büyümek ve oruç tutmak için vakte ayarlı zamanları gözetleyen bir çocuk düşünün. Filistin topraklarında, Gazze’de çocuklar büyür mü? Çocuklardan, annelerden korkanların öldürmede ittifak ettikleri topraklarda bu mümkün mü? Büyüyen çocukların Musa peygamber ile yolculuğa çıkıp ihanet edenlerin ihanetine tanıklığından korkanlar buna izin verir mi? İlahî buyruk yerine arkaik mit ve efsaneleri inanç olarak yaşayanların farklı inanç sahiplerine güvenmeleri mümkün mü? Siyonistlerin sokakta rastgele açtıkları ateş sonucu babası birkaç yıl önce şehit olan Ammar, ilk sahurunu annesiyle yaptıktan hemen sonra evlerine bırakılan bomba ile ağır yaralanır ve bölgedeki bir hastaneye kaldırılırken ambulansa isabet eden bomba ile şehit olur. İlk iftarı yapamayan kaç çocuk var yeryüzünde? Yeryüzünde, yeryüzünden habersiz yaşayarak oruç tutmanın sadece aç kalmak olduğunun şuuruna varmak vaktidir. Eğitim-Kültür Devlet ve iktidar erkinin yıllardır net bir irade ile ortak bir tasavvur geliştirmek yerine geçici düzeltme ve düzenlemelerle vaziyeti idare etme, deneme-yanılma ile eğitim ve kültürde bir istikamet tayin edemediğine üzülerek tanıklık ettik. Kültürü “Kültür Yolu Festivalleri” ile eğlenceye, eğitimi yönetmeliklere müdahale olarak yürürlükte tutan anlayış devam ettiği sürece yirmi yıl daha aynı yerde debelenip dururuz. Eğitim ve kültürün anahtarı muallim/öğretmendir(?). Muallim, ilmin anahtarıydı ve talep eden talebeyi inşa ederdi. Öğretmen, bildiğini veya öğretilmesi Oruç, Eğitim, Kültür, Siyaset [email protected] isteneni öğretendir. Bu kısır döngüden çıkılmadıkça eğitim ile varılacak bir hedef yoktur. Hiçbir yeni yönetmeliğe ihtiyaç olmaksızın ortaöğretimde okutulacak ortak metinler seçilmeli ve bu metinler müzakere yöntemiyle okutulmalıdır. Lise diploması alan her talebe, yirmi civarında kurucu metin ve bu metinleri yazanlara dair ortak bir bilgiye sahip olmalıdır. Yerel yönetimlerin kültür adına yaptıklarına bir düzenleme getirilmeli, kültür ve eğlencenin mahiyeti net bir tanıma kavuşturulmalıdır. Popüler yazıcıların ve tercüme kişisel gelişim söylevleriyle göz boyayanların farklı bir tasnife tabi tutulmaları gerek. Popülerliği ekonomik nimet olarak gören, Gazze meselesini konuşmak için büyük paralar talep eden çağ sömürücülerine itibar edilmemeli artık. Siyaseti Hırs Kuşattı Gelecekte alternatif olma umuduyla siyasal hesaplaşmaları, kişisel ihtiraslar ve görünür olma dürtüleriyle tarihî birikime, aidiyete ihanet ederek ve öfkelerle harmanlayarak örtülü işbirliği ile "benzeri olduğu siyasî yolculuğun yolunu kesen eşkıya olmak" bir başarı getirmeyecektir. Bu anlayışı ahlak, dürüstlük, mülteci düşmanlığı üzerinden üretilen algılarla meşrulaştırma çabası bir işe yaramayacak ve siyaset etme biçimleri kara bir leke olarak tarihe geçecektir. Hırsını sadece siyaset etme biçimi üzerinden tanımlayan anlayış sahipleri dinlerinin değerleriyle, sosyal ve gelenekleriyle, tevarüs ettikleri kültürel ve medeniyete ait değerlerle modernlik, hayat tarzı, laiklik adına kavga edenlerle aynı düzlemde olmanın hesabını nasıl verebileceklerini şimdiden hesaba dâhil etmeliler. Modernist ve seküler zihin sahipleri yaptıkları güç birliği ile büyükşehirlerde kaybettirenlerden olmanın övüncünün utanca dönüşmesi de yakındır. Siyasal hırs ve fantezileri uğruna bu toprakların varoluş hükmünü ve tevarüs eden büyük mirası hafife alanlar bunun ağırlığı altında tarihî bir hezimet ve utanç yaşamaya mahkûmdurlar. Holiganlık düzeyinde ve gündelik öfke ile tanımladıkları, belki de "miri malı" belledikleri siyasi gelenek üzerinden herkesten doğrudan alacaklı olma iddiasıyla tüm değerlerine düşman siyaset çevreleriyle işbirliği yaparak ulusalcı fanatizm adına "kaybettiren olmak" bu coğrafyanın "bin yıllık birikimine" en iyimser ifade ile ihanettir. Ve bu ihanet muhafazakâr refleks sahiplerinin devletle bütünleştikleri, makuliyeti ve kardeşlik hukukunu akamete uğrattıkları, ilkesiz pragmatik dürtülerle farklı bir yola girdikleri iddiasını meşrulaştırmayacaktır. Yakın gelecekte yollar yeniden tanımlandığında ve istikamet mecrasına yöneldiğinde ve hırs ve öfkenin beslediği siyasal çatışmalar, kamplaşmalar bittiğinde Ayasofya'da omuz omuza kıbleye durduğumuzda bizimle aynı safta olmayanlarla yapılan işbirliğinden kim utanacaktır? Hırs ve öfkeden arınarak iktidarın dünyevî iş ve eylemleri eksenli değerlendirmeleri ile değil, kültürel ve coğrafî aidiyetin gerektirdiği varoluş gerekliliğiyle meselelerimize sahip çıkmamız gerek. ** Gazze’de dünyanın kör ve sağır olduğu soykırım günlerinde yaşanan oruç ayının manevî uyarıcılığıyla yeşerecek merhamet meydanında insanca, insanlık onuruna yakışan ve Müslümanca yaşanacak Ramazan Bayramınızı tebrik ediyoruz.