Dil ve Edebiyat (33. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
Değerli Okuyucularımız!
Yılın en sıcak aylarını geride bırakarak şiirsel duyarlılıkların
depreştiği hazan mevsiminin eşiğine geldik. Güz
çiçeklerinin solgun renklerini, hüznü ve ayrılık acılarını
çağrıştıran sonbaharın bu yıl sevinçli bayram günleriyle
başlaması ne kadar da güzel oldu! Doğanın her türlü yeşili
desen olarak kullandığı yaz ayları artık bitiyor olsa da, parlak
güneş, sıcak hava ve olanca yeşillik bir süre daha bizimle
olmaya devam edecek gibi görünüyor. İnşallah bayramı
da bu güzellikler içinde geçirmiş, yeni mevsime yeni ve
taze duygularla girmiş oluruz. Sonra gelsin sonbaharın bütün
rüzgârları, solgun güneşi, sararmış yaprakları… Şairlerimiz
kalemlerine dolasınlar ayrılık acılarını… Yazarlarımız
kelimelere döksünler edebî hissedişlerini… Ressamlarımız tuvallerine bulaştırsınlar
hüznün bütün sarı tonlarını… Biz de Dil ve Edebiyat Dergisi olarak pusuda bekler,
bütün o edebiyat ürünlerini bulur, tuvallere sürülen renklerini de katarak okuyucularımıza
zevkle okuyacakları bir sayı daha hazırlarız.
Değerli Dil ve Edebiyat Dostları!
Geçen sayımızda Prof. Dr. Kemal Yavuz tartışma yaratan bir iddiayı gündeme
getirmiş ve Ali Şir Nevayî’nin, Nesimî’yi bütün şairlerden üstün gördüğüne
ilişkin bir görüşünü aktarmıştı. Bu sayımızda da yine tartışma yaratan, gündem
oluşturan konu ve yazılarla karşınıza çıktığımızı düşünüyoruz.
Ayın Dosyası’nı, Prof. Dr. A. Atilla Şentürk’ün hazırladığı ve “dünyasının içine
girdiğinizde, size hoşça vakit geçirten bir meddah yahut usta bir orta oyuncusu
veya yerine göre bir ressam yahut karikatürcü olduğu görülecektir” dediği
Zâtî’nin hayatı ve sanat anlayışı oluşturuyor.
Prof. Şentürk, klasik Türk şiiri üzerinde bir ön kabüle dönüştürülmeye çalışılan
bir yanılgıya dikkat çekiyor. Klasik şiirimizin halktan uzak, İran ve Arap
taklitçisi bir edebiyatın ürünü olarak takdim edilmeye çalışılmasını da eleştirerek
bunun yanlış bir kanaat olduğunu Zâtî’nin eserleri ve kişiliği üzerinden
örnekler vererek açıklıyor. Şentürk, bu anlayışı, son yüzyılın yerli kültür ve geleneklere
uzak yetişen aydınlarının “Eğer ben bu şiiri anlayamıyorsam, halk hiç
anlayamaz, dolayısıyla bu şiir halkın şiiri olamaz” şeklinde geliştiridiği çarpık bir
mantığın ürünü olabileceğini ileri sürüyor.
İçinde doğup büyüdükleri ırmağa yabancı kalan aydınlarımızın yanıltıcı etkilerini
tamamen engellemek elbette mümkün değil… Türk edebiyatının ve
kültür hayatının en önemli araştırmacılarından biri olan Beşir Ayvazoğlu da
benzer etkilerden şikâyetçi… “Bu toprağın kültürüne ve değerlerine kendilerini
en yabancı hisseden aydınların içinde bile, bu kültürün bir vicdan azabı
gibi konuştuğundan, derinlere yürümüş bir kıymık gibi onları sürekli rahatsız
ettiğinden eminim” dediği kendisiyle yaptığımız söyleşiyi kültür ve edebiyat tarihimize
düşülmüş önemli bir dipnot olarak okuyabilirsiniz.
Okuyucularımızın dergimizdeki okuyucu köşesi için hazırladıkları yazıları
hangi adrese göndereceklerini bilemediklerini düşünerek hatırlatıyoruz: Değerlendirmelerinizi,
dergimiz hakkındaki duygu ve düşüncelerinizi dilveedebiyatdergisi@
gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
Bu vesileyle Ramazan Bayramınızı tebrik eder, daha güzel bir dergide buluşmak
üzere hepinize sağlık, mutluluk ve esenlikler dilerim.
Hüseyin Altuntaş
Editör