Dil ve Edebiyat (46. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
Sevgili Okuyucularımız!
Edebiyatın bütün türlerinden lezzetler tattırmayı amaç edindiğimiz
derginizde bu ay sizlere birbirinden güzel yazı ve şiirlerle zengin bir içerik
sunmaya çalıştık. Şiirlerimizin sayısını artırdık, genç kalemlerden çıkan
denemelere daha fazla sayfa ayırdık. Bir süredir isimlerine yer verdiğimiz
yazarlarımızdan iki yeni hikâye daha seçtik. Bu arada dille, edebiyatla ilgili
bilimsel makaleleri de ihmal etmedik. Bayburtlu Zihnî hakkında hazırladığımız
küçük dosyamızda, koşmalarıyla ünlü bu şairimizin aslında kendi
özgün tarz ve üslubuyla edebiyatımızın ilk romanını yazdığını dile getiren
üç ayrı makaleye yer verdik.
Uzunca bir hikâye olarak da tanımlanabilecek bir eser olan Hikâye-i
Garibe’nin müellifi Zihnî, hikâyesinin mükemmelliği ile değilse bile, ilk kez
modern anlamda bir hikâye yazmış olmanın onuruyla tanınması gereken
bir edebiyat ustamız...
Miguel de Cervantes ile başlayan roman yolculuğu, Batı edebiyatını
1800’lü yıllarda birçok başyapıtın yazıldığı klasik roman dönemine ulaştırdı.
Bizde ise çok farklı açılardan ele alınabilecek nedenlerden dolayı, Binbir
Gece Masalları ile başlayan, İbn Tufeyl’in Hay Bin Yakzan’ı ve Feridüddin
Attar’ın Mantıku’t-Tayr’ı ile devam eden anlatı sanatı, bir türlü roman aşamasına
geçemedi. Oysa ilk Batı romanlarından olan Robinson Crusoe’nin
ilham kaynağının İbn Tufeyl’in Hay isimli kahramanının olduğu herkesçe
bilinir. İspanyol yazar Cervantes de Don Kişot adlı meşhur mizahi romanını
Endülüs topraklarındaki İslam anlatı sanatından etkilenerek kaleme
almıştır. Bütün bilim dallarında olduğu gibi, dil ve edebiyat alanında da
İslam dünyası ilk buluşların, keşiflerin, gelişmelerin sahibi olduğu hâlde bu
yöndeki ilerleyişine devam edemedi. Bunun tabii sonuçlarından birisi, Batılılaşma
serüveninin başladığı döneme kadar edebiyatımızın şiir ve nazım
ağırlıklı bir yapıya bağlı kalmış olmasıdır. Şiir sadece İslam medeniyetinde
değil, bütün dünyada ilk edebî tür olarak yer almıştır. Öyle ki, şiir konusu
olmayacak bilgi ve olaylar bile halka manzum olarak anlatılma ihtiyacı
duyulmuştur. Ne var ki, bu durum zamanla değişmiş ve edebiyatın ağırlık
noktası nesir hâline gelmiştir. Hikâye, roman, deneme, anı, gezi yazısı,
eleştiri gibi türler düzyazıyla kaleme alınarak o dillere yeni söyleyiş biçimleri,
değişik üsluplar ve yeni yeni sözcükler kazandırmıştır.
Toplum olarak çağımızın en çok tüketilen kültür ürünlerinden roman,
hikâye, şiir ve diğer türlerde binlerce eser üretmek durumundayız. Bunu
gerçekleştirmenin yolu, yavrularımıza genç yaşta dil ve edebiyat sevgisi
aşılamaktan, bu sevgiyi pekiştirecek yarışmalar yapmaktan geçiyor. Türkiye
Dil ve Edebiyat Derneği, toplumumuzun bu ihtiyacını karşılayacak
önemli etkinlikler gerçekleştiriyor. Ödül töreninin 2 Ekim 2012 tarihinde
yapılması planlanan İstanbul Liselerarası Deneme Yazma Yarışması da
bu etkinlikler kapsamında gençlerimizi dilimize sevdalı hâle getirmek için
düzenlendi. Her yıl farklı bir edebî türde yapılan bu yarışmaların Türkiye
geneline yayılarak salt gençlerimizin değil, tüm halkımızın dilimize sevdalı
hâle getirilmesini gönülden arzu ediyoruz.
Daha iyi bir dergide buluşmak dileğiyle…
Hüseyin ALTUNTAŞ