Dil ve Edebiyat (49. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
Değerli Okuyucularımız!
Mimari, resim, heykel, hat, tezhip gibi güzel sanatlar ile şiir,
roman, hikâye ve tiyatro gibi edebî sanatlar, toplumların
kendi kültür ve medeniyet değerlerine bağlı kalarak ürün
verdikleri alanlardır. Sanat denilen üretici, ürettirici zihinsel
enerji kaynağı, insandaki güzellik duygusundan beslenir.
Ancak sanat eserlerinin değerlendirilmesi konusunda belli ölçütler dâhilinde
farklı estetik algılara sahip olunması mümkündür. Yeter ki, sanatsal bir varlık
salt estetik yönden değerlendirilirken değerlendiricinin dünya görüşü, ideolojisi,
felsefi kanaati değil, o şeyin gerçekten insan ruhunda sanatla amaçlanan
güzel hissedişleri uyarıp uyarmadığı ölçü alınmış olsun. “Zurnanın zırt dediği
yer” de burası işte… Medeniyetlerin farklı güzellik algıları olabilir; bir toplumun
gönlünde sanatsal titreşimler uyandıran bir eserin bir başka toplum nezdinde
herhangi bir etkileyiciliği olmayabilir. Ancak yine de kabul edilmelidir ki, bir
varlığın sahip olduğu estetik nitelik, bireyin veya toplumların gönül dünyalarındaki
etkilerinden bağımsız bir gerçekliğe sahiptir. Bir Müslüman’ın dakikalarca
bakmaktan derin haz aldığı kufi bir hat yazısının Batılı bir Hıristiyan’ın ruhunda
da aynı titreşimleri yapması zorunlu değildir. Tabii, müzik kulağı Itri’nin segâh
ilahileriyle şekillenmiş bir Müslüman’ın da Beethooven’ın Pastoral Senfoni’sinden
bir Batılı kadar haz almaması anlaşılır bir durumdur. Yanlış olan şu: İki ayrı
medeniyetin mensup veya savunucularından birinin diğerinin sanat anlayışını
estetik bulmaması durumu… Gerek Pastoral Senfoni gerekse Segâh Yörük
Semai [Tûti-i mucize gûyem], ait oldukları farklı medeniyetlerin kodlarından
bağımsız evrensel estetik ölçütlere sahiptir. Yanlışlık, Müslüman mahallesinde
salyangoz, Hristiyan mahallesinde seccade satmaktır; ya da 9. Senfoni’nin icra
edildiği fiyakalı salonda “İşte, modern Türkiye bu!” diye bağırmaktır.
Bugün Türk toplumu kültür, sanat ve edebiyat adına, kendi medeniyetinin
estetik kodlarını beğenmeyen, onları hor ve hakir gören yabancılaşmış, mütegallip,
mütehakkim bir aydın tabakasının baskıcı propagandası altında… İranlı
sosyolog Darius Shayegan’ın tespitiyle söylemek gerekirse; İslam dünyasının
aydınlarına musallat olan şizofrenik bilinç yarılması, en çok da kendisini kültür
ve sanat alanlarında hissettiriyor. Bir Alman aydının herhangi bir Bavyera
köylüsünün sevdiği geleneksel müziği hor görmesi mümkün olabilir mi? Geliniz,
bir de bu ülkenin hâline bakınız!
Değerli Okuyucularımız!
Bu sayımızda da yine kültür ve sanat konularına değinen yazılara yer vererek
medeniyetimizin ürettiği estetik değerlerimize ilgi uyandırmaya çalıştık.
Üzeyir İlbak’ın “Sanat ve Estetik Algısıyla Çamlıca’dan İstanbul’a Bakmak”
adlı yazısı bize çağdaş aydınımızın bu konulardaki çarpık bakışının kökenlerini
irdeliyor. Yerimizin izin verdiği sınırlı ölçüler içerisinde ifade etmeye çalıştığımız
gibi, şiirimizde, hikâyemizde, deneme ve diğer edebi türlerde “estetik
olan” ile “ahlaki olan”ı eşdeğer ölçütler kabul eden sanat perspektifimize bağlı
kalarak okuyucularımıza değerler dizgemize uygun şiir ve yazılar sunmaya çalıştık.
İnancın, metafizik korkunun, dinî duygu ve düşüncenin sanatı sınırladığı,
hatta öldürdüğü tezini savunan evrensel ölçekli nihilist, agnostik, pozitivist
sanat çevrelerine inat, “güzel”in doğruyla, inançla, ahlakla bağının kesilmediği
bir edebiyat ve sanat anlayışını sürdürmeye devam edeceğiz.
Daha güzel bir dergide buluşmak dileğiyle…
Hüseyin ALTUNTAŞ