Dil ve Edebiyat (57. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
Değerli Dil ve Edebiyat Dostları!
Hazan ve hüzün mevsimine girerken, şiirden, şairden, güz yağmurlarından, bronz
yapraklardan bahsetmemek; gündelik hayatın yorgunluklarıyla küsüşerek ücra
köşelerinde tatile çekilenlerin, okul mevsimiyle beraber tekrar hayatla barışmaya
yöneldiğini anmamak olmaz elbette…
Ne yazık ki, bu yılki hazan mevsimi, salt bu şiirsel değinilerle geçiştirilemeyecek kadar
yüklü, köklü, büyük üzüntülerle de karşıladı bizi…
Başta Mısır ve Suriye halklarının maruz kaldığı acılar olmak üzere, yeryüzünün dört
bir tarafında yaşanan gelişmeler, yüreklerimizin kaldırabileceği raddeyi çoktan aştı. Her
gece, bir değil, çok sayıda yıldızın kayıp gittiği gökyüzü, bu kez birçok bilim, kültür, sanat
ve edebiyat adamımızın sonsuzluk limanına doğru sessizce demir alışına tanıklık etti yeryüzünde…
Ülkemizin her alanda karşılaştığı bu mutat kayıplardan dolayı elbette içimiz
yandı, gönlümüz burkuldu, milletçe ne büyük kayıplara uğradığımızı düşündük, üzüldük.
Önemli şahsiyetlerimizin, üretim yaptıkları alanlarda boşluk bırakarak ebediyete intikal
etmeleri, bir yandan topluma keder ve mahrumiyet hissi verirken, diğer yandan da
toplumda farkındalık oluşturarak o alanlara yoğunlaşılmasına vesile olurlar. Hangi alanla
ilgili olursa olsun, toplumca yakalanmış kayda değer başarıların, hissedilir gelişmelerin,
literatüre geçen keşif ve icatların arkasında bu toplumsal yoğunlaşmaların etkileri görülür.
Yoğunlaşma, bir bireyin veya bir toplumun zihinsel güç ve birikimini bir lazer ışın demeti
gibi etkili bir biçimde herhangi bir alana yöneltmesidir. Rus yazarlarının bir dönem
edebî sanatlara, Alman sanayicilerinin sağlam ve kailteli üretime, Anglosakson zekâsının
diplomasi ve uluslararası ilişkilere, Türk boylarının göçe ve gittikleri yeri organize etmeye
yoğunlaşarak bu alanlarda gözle görülür etkinlikler kazanması buna örnektir. Meiji
Japonya’sının eğitime, Mao sonrasında Çin’in ideolojik katılığını terk ederek teknolojik
üretime yoğunlaşması da benzer sonuçlar doğurmuştur.
Geçtiğimiz ay içerisinde edebiyat ve kültür adamlarımızdan Mustafa Miyasoğlu, Sedat
Umran gibi değerlerimizi kaybetmemizin -acıları bir tarafa-, özellikle bu alanlarda
toplumsal farkındalık oluşturulmasına katkı sağlayacağı kanısındayız. Bu vesileyle her
iki değerli edebiyat adamımıza Allah’tan rahmet ve mağfiret; eş, dost ve yakınlarına ise
başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.
Merhum Mustafa Miyasoğlu, kökleri son dönem Osmanlı’da olan modern edebiyatımızı
kendi kültür ve medeniyetimizin değerlerinden beslenerek aynı çizgide devam ettiren,
geliştiren, çeşitlendiren, çalışkan ve azimli bir kuşağın günümüzdeki en önemli temsilcilerinden
biriydi. Vefatı geride büyük boşluk bırakacak. Ne var ki, kültür ve edebiyat
dostu gençler, onun yaktığı meşaleyi söndürmeyecek. Bekliyor ve umuyoruz ki, Mustafa
ağabeylerinden yoksun kalmanın farkındalığı ile hepsi birer Miyasoğlu kesilecek; şiire,
romana, denemeye, eleştiriye, tiyatroya yoğunlaşarak kısa zamanda bu alanda kayda
değer başarılara imza atacak.
Tek çiçekle bahar gelmeyeceği gibi, herhangi bir alandaki mahdut başarılarla da bir
millet layık olduğu düzeye çıkamaz. Kültür, sanat ve edebiyatta tek çiçek mesabesinde
bazı başarılı eserlerin üretildiği doğrudur. Ancak bu kısmi ve mevzii başarıların bir toplumun
kültür ve sanat düzeyini bir ölçek daha yukarıya taşıma imkânı son derece sınırlıdır.
Bunu etkili bir şekilde gerçekleştirebilmeyi sağlayacak yegâne güç, toplumca ya da en
azından kültür ve edebiyat dostlarınca bu alana yoğunlaşılmasıdır.
Son söz: Bu yoğunlaşmanın gerekliliği, önemli kültür ve edebiyat adamlarımızın kaybı ile
bir kez daha ortaya çıksa da, yoğunlaşmayı başlatacak işaret fişeğinin özellikle ve ivedilikle
Kültür Bakanlığınca atılması gerekiyor. Milletinin aynadaki aksi olan bugünkü yönetimin o
aynada yerli düşünceye uygun bir kültür ve sanat ‘ana plan’ını da gösterebilmesi gerekir.
Okuyucularımızı merhum Mustafa Miyasoğlu ağabeyimizle ilgili güzel ve dopdolu yazılarla
baş başa bırakırken, Kültür Bakanlığından da bu konuda acilen inisiyatif almasını
bekliyoruz. Milletimizin her alanda tikel değil tümel başarılara ihtiyacı vardır. Tümel başarıların
anahtarı ise toplumca o alana yoğunlaşmayı teşvik edecek yetkililerin elindedir.
Başarı yoğunlaşmadadır.
Hüseyin ALTUNTAŞ