Dil ve Edebiyat (67. Sayı)
Dergi Ücretsizdir
Editörden
Hüseyin ALTUNTAŞ
h u s e y i n a l t u n t a s s @ g m a i l . c o m
Değerli Okuyucularımız!
Bu ay bize mutluluk veren güzelliklerden biri de dergimizin bu sayısının oruç
ayı ramazana denk gelmiş olması… Bu mesut tevafuk vesilesiyle siz sevgili okurlarımızın
ramazanlarını tebrik ediyor, bayramlarınızın sağlık, mutluluk ve manevi
güzellikler içinde geçmesini diliyoruz.
İslam dünyasının kan, ateş, gözyaşı deryasına döndüğü günümüzde; Kur’an ve
oruç ayı, müminlerin önünde tek huzur adacığı olarak duruyor. Tefekkürün, hakkaniyetin,
insaf ve merhametin unutulduğundan neredeyse emin olduğumuz bu
cehalet döneminde; kalplerimize sevgi ve şefkati, zihnimize tefekkür ve hikmeti,
vicdanımıza adalet ve hakkaniyeti hatırlatacak, ruhaniyetiyle bizi sarıp sarmalayacak,
ölü gönüllerimizi diriltip bizi kendimize getirecek ramazandan başka hangi
ilacımız var? Ramazan hilalinin bizi oruca, orucun takva ve dindarlığa, takva ve
dindarlığın Kur’an’a, dolayısıyla Rabb’imizin öğüt ve uyarılarına yönelttiği bu ayda;
edebin, edebiyatın, şiirin, şiiriyetin, güzelin, güzelliğin toplumca bizi kuşatmasını;
görüş ufkumuzu iç barıştan İslam toplumlarının kardeşliğine, ülkemizin dirliğinden
insanlık âleminin barış ve huzuruna dek genişletmesini diliyoruz.
Ey oruç, diriltici rüzgâr, İslam baharı
Es insan ruhuna inip yüce ilham dağından
Kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından (Sezai Karakoç)
Bir edebiyat dergisinin görevi salt edebiyattan bahsetmek midir? Yoksa edebiyatın
hayata lezzet katan işlevinden ilham alarak toplumların manevi ıstıraplarına
merhem olabilecek gönül sağaltıcı sözler de mi etmektir? Bizce öyle… Bu ay,
sosyal karışıklıkların yol açtığı manevi ıstıraplara çare aramak, gönüllerde bıraktığı
nedbelerin çözülüp dağılmasını sağlamak üzere düşünme yetimizi kendi iç dünyalarımıza
yöneltmemiz gereken bir ay… Hayatın yüksek bir hızla ve enerjimizi
emip tüketen bir tempoyla akıp gittiği zaman düzlemi üzerinde; hızımızı kesmemiz,
tempomuzu düşürmemiz, bakışlarımızı tekasürden/yarıştan çevirip içimizdeki feragate,
kifafınefse, tevazu ve sadeliğe döndürmemiz gereken bir ay…
Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,
Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer. (Yahya Kemal Beyatlı)
On bir ay boyunca hayatın çılgın ritmine ayak uydurduk; çalıştık, kazandık, yedik,
yedirdik, yarıştık, yarışıldık. İç dünyamız yorulmadı mı bu yarışta? Kendimize,
yüreğimize, bir kenarda sinip kalmış sağduyumuza vakit ayırabildik mi hiç? Yoksulları
gördük mü, çıplakları giydirdik mi, acıları paylaştık mı, dertlilerin dertleriyle
hemdert olup geceleri hüzünle iç geçirdik mi yeteri kadar? O hâlde kendimizi yargılayalım,
bu ay hakkındaki telakkimizi yeni baştan kontrol edelim! Çünkü ramazan:
Karagöz seyri değil, gözyaşı dökme ayı;
Bilinmezi bilirler, bilseler ağlamayı... (Necip Fazıl Kısakürek)
Bu coğrafyadaki yüzlerce yıllık medeniyet seyrüseferimizde rotamızı hep
Kur’an’ın kodları belirledi. Toplumca en ehemmiyet verdiğimiz değerler hep adalet,
hakkaniyet ve merhamet oldu.
Merhametin, iyiliğin, ihsanın, tevazunun, fedakârlık ve feragatin hüküm sürdüğü
ramazanlarda yaşadık hep. Rabb’e kul olduk; mülke, servete, hazza, makam ve
mevkiye kul olmadık. Yoksulun, düşkünün, misafirin, yetimin, yolcunun, derbeder
biçarenin sesini duymazlıktan gelmedik. Çünkü ramazanca, insanca yaşadık.
Alnımız secdede bulsun bizi her lahza ezan
Ve hazin ömrümüzün her günü olsun Ramazan (Faruk Nafiz Çamlıbel)
Ramazanınız sağlıklı ve huzurlu, bayramınız mübarek olsun!