Dergi Detay

Dergi Resmi

Olağan Hikaye (11. Sayı)

Aynı Hikâyeye Kahraman Olmak

Hikâyeler, bize bizi anlatıyor. Bir başkasının hikâyesini okuduğumuzda
orada kendimize ait izler arıyoruz. O izler, hafızamızın
dehlizlerinde kalmış hatıraları harekete geçiriyor, hatıralarla yüzleşiyor,
kendimizle tanışıyor, “A bu benmişim.” diyoruz. Kendimizle
tanışırken “öteki” sandığımızla ortak yanlarımızı keşfediyor ve
onun aslında öteki olmadığını da anlamış oluyoruz. Böylece aynı
toprakları paylaştığımız insanlarla aynı hikâyenin kahramanı olduğumuzu
hissediyoruz. Hani Tanpınar günlüklerinin sonunda diyor
ya: “Kendini yapmak, yaparken eserini vermek, bir gün mucize
gerçekleşebilir.” İşte insan hikâyeleri okurken kendini inşa ediyor.
Hikâye anlatırken de bir mucizenin gerçekleşmesini arzu ediyor.
Tanpınar’ın mucize dediği aslında ortak hikâyeyi oluşturabilme,
aynı topraklar üzerinde yaşayan fertleri, aynı hikâyenin kahramanları
hâline getirebilme ütopyasından başka bir şey değil. Ortak
hikâyesi olan, ortak bir hikâyede buluşma şuuruna sahip olan, ortak
hikâyelerine inanan toplumlar ancak diğer kültürler üzerinde
etkisini gösteriyor. Hikâye anlatıcıları destan çağından başlayarak
modern zamanlara kadar her dönem, bu mucizenin gerçekleşmesi
için gayret göstermişler. Hikâyesine inanan, hikâyesini yaşıyor,
hikâyesini yaşayan tüm dünyaya yaşatıyor.
Biz de bu sayıda ortak hikâyemizi masaya yatırıyoruz. Hangi
hikâyelerde buluşmalıyız sorusunu kendimize soruyor, bize bizi anlatan
hikâyelerimizin köklerine inmeye çalışıyoruz. Köklere inmek
deyince karşımıza temellük çıkıyor. İşte tam burada hangi hikâyeleri
temellük ediyoruz, bunları nasıl temellük ediyoruz, etmeliyiz
sorusuna cevap bulmak için Paul Ricoeur üzerine ciddi çalışmaları
olan Dr. Selami Varlık ile kapsayıcı bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşimizde
felsefeden hikâyeye uzanan bir yolculukta hikâyelerimizi
nasıl temellük edeceğimize dair çıkış noktaları yakalamaya çalıştık.
Bunun yanında dört köşe bölümünde günümüz hikâye anlatıcılarına
“Hikâye ne işe yarar? Neden hikâye anlatırız?” diye sorduk.
Dergimizin genç kadrosu “Ben-ce” bölümünde pek çok bilim disiplinin
çözmeye çalıştığı insan denen muammayı anlatıp anlatamayacağımız
noktasında akıl yürütüyorlar. Kamil Eşfak Berki, “İçten
ve Özden” yazılarında entelektüel donanımıyla Dünya ve Türk
edebiyatı tarihinden ufuk açıcı numuneler sunmaya devam ediyor.
Dursun Ali Tökel, Sait Faik’le ilgili söylenmemişleri söyleyen yazı
serisine devam ediyor. Asım Öz, dergimizin ilk sayısından beri devam
ettiği çağdaş sanat eleştirilerinde bu sayıda bienalleri masaya
yatırıyor, bienallerin, çokkültürcülük üzerinden küresel bir hikâye
oluşturduğunu ve bizim hikâyemizi melezleştirdiğini söylüyor.
Dergimizin yeni kalemlerinden Süleyman Özsandallı sinemada
anlatılan hikâyeye odaklanıyor. Ahmet Melih Karauğuz, eleştirinin
gerekliliğine, Uğur Cumaoğlu ise yeni zamanların yıkıcı ütopyası
transhümanizm konusuna kafa yoruyor. Ve tabii ki her biri birbirinden
kıymetli hikâyelerimiz. Özellikle Sebahat Meraki’nin hikâyesini
insan nasıl anlatılır noktasında dikkatinize sunuyoruz.
Keyifli okumalar dileriz.