Faaliyet Detay

EKREM ERDEM: ANAYASA METNİ TÜRKÇENİN EN GÜZEL ÖRNEĞİ OLMALI

Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği (TDED) Genel Başkanı Ekrem Erdem, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen ve çevrimiçi olarak gerçekleşen "Yeni Anayasanın Usulu ve Üslubu" konulu, "2021 ANAYASA ÇALIŞTAYI"na konuşmacı olarak katıldı. TBMM Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop'un açılış konuşmasını gerçekleştirdiği çalıştayda Genel Başkan Ekrem Erdem, "Anayasanın Dili" başlıklı bir konuşma yaptı.

 

TDED Genel Başkanı Ekrem Erdem'in konuşma metni: 

 

ANAYASANIN DİLİ

 

Değerli katılımcılar heyetinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Öncelikle böyle kıymetli çalıştaya ev sahipliği yapan Türkiye Yazarlar Birliğininin değerli başkan ve yöneticilerini tebrik ediyorum. Yeni Sivil bir Anayasa için partilerimizin yoğun bir çalışma içerisinde bulunduğu bir dönemde yapılan bu çalıştayı çok kıymetli buluyorum. Cenabı Allahdan çalıştayın hayırlı neticelere vesile olmasını dilerim.

80 darbesinden sonra sivil bir anayasa meselesisiyasi partilerin gündeminden hiç düşmedi.Hemenher seçimin değişmez gündemi olmasına rağmen bugüne kadar, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile demokrasi ve özgürlük alanlarının genişletilmesini sağlayan bazı değişikliklerin dışında, toplumun beklentilerini karşılayan yeni bir Anayasa yapılamadı. İnşallah bu sefer bir mutabakat sağlanır da Türkiye, özlediğisivil anayasaya kavuşur.

12 Eylül 2010’da 26 maddelik anayasa değişiklik paketininyüzde 58 gibi yüksek bir oy oranı ile kabul edilmesi “yeni bir anayasa” için dönüm noktası oldu. 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan genel seçimlerin hemen ardından TBMM’de temsil edilen dört siyasi partinin her birinden üçer üyenin katılımıyla Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu. 

Çalışmalara sivil toplum kuruluşlarının da yoğun katılımınınsağlandığı bu süreçte TDEDolarakAnkara Büyükşehir Belediyesinin katkıları, Türkiye Yazarlar Birliği ve Türk Dil Kurumunun iştirakleriyle 24 Nisan 2012 tarihinde “Anayasa’nın Dili” konulu bir sempozyum düzenledik. 

“Anayasaların Dili”, “Türkiye’de Kanunların Dili” ve “Bir Dil ve Edebiyat Metni Olarak Anayasa” başlıklı üç ayrı oturumla gerçekleştirdiğimiz sempozyumda, bilim insanlarımız ve edebiyatçılarımız, Anayasa’nın dilinin nasıl olması gerektiğine ilişkin kanaatlerini ortaya koydular.

Türkiye’nin beklediği sivil bir anayasa yapılamadı, ama bu çalışma ile Anayasa’nın dilinin önemi Türkiye kamuoyunun önüne konuldu.Bu önemli bir kazanım.Ne zaman yeni bir anayasa çalışması yapılsaanayasanın dilide gündeme gelir oldu. Bu çalışmalardan bir netice alınır mı bilinmez ama çalışmaların Anayasa ve yasaların dilinin gündeme gelmesi ile Türkçenin sıkıntılarının konuşulması, topluma dil şuuru kazandırması açısından yararlı olduğuna inanıyorum.

Mevcut anayasamızın, çok önemli sorunları ve açmazları var. Ancak üzerinde fazla durulmayan, bilerek veya bilmeyerek gözden kaçırılan, bize göre en önemli sorunlarından biri de anayasının dilidir. Dilden kaynaklanan sıkıntılar, en az diğer sıkıntılarkadar önemlidir. 

1982 Anayasasınıdil yönünden incelediğimizde;kelime hatalarıyla, imla yanlışlarıyla, kavram tutarsızlıklarıve uzun cümlelerle dolu olduğunu görürüz.Buna mantık hatalarını da eklediğimizde, hiç kimse mevcut anayasamızın doğru ve akıcı bir üsluba sahip olduğunu iddia edemez

Türkçenin en güzel örneğininin, anayasa metni olması gerekirken, neredeyse Türkçe açısından, özürsüz bir tane maddesi yoktur. Yemin metnini düzgün okuyan milletvekili sayısı yok denecek kadar azdır. Bu kadar kötü yazılmış bir metni hatasız okumak kolay değildir. Anayasayı anlaşılmaz hale getiren Anayasa’nın dilidir.

Anayasamızın 3. maddesinde “Devletin resmi dili Türkçedir” denilmesine rağmen, zikredilen dil yanlışlarının çoğunu, daha anayasanın başlangıç bölümünde görmek mümkündür. Başlangıç bölümü 26 satırdan müteşekkil, tek bir cümleden oluşuyor. 

Madde metinleri de uzun ve gereksiz tekrarlarla dolu. 4.maddede “Anayasanın 1. maddesindeki devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” denilmektedir. Bu maddede geçen “… ve değiştirilmesi teklif edilemez” ibaresine gerek yoktur.Çünkü ilgili hükümlerin değiştirilmesinin mümkün olmadığı ifade edildiğine göre haliyle değiştirilmesi de teklif edilemez. 

Anayasa’nın 11. maddesinde de “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır” denilmektedir. Bu maddede geçen “… idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri” kelimeleri lüzumsuz bir tekrardır. Çünkü Anayasa hükümleri yürütme organını bağladığına göre, haliyle idarenin bütün birimlerini de bağlar. İdare tabiri yürütme organı ile eş manadadır, bazen de onun alt birimleri anlamındadır. Ayrıca “diğer kuruluş ve kişileri” tabiri de lüzumsuz ve karışıklığa yol açmaktadır. Çünkü diğer kuruluş ne demektir? Devletin üç büyük organı belirtilmiştir. Burada kasdedilen, Anayasa hükümlerinin, özel şahısları da bağladığıdır. Böyle olunca kişileri tabiri, hakiki ve hükmi şahısları zaten kapsar. 

Yine 43. maddenin 2. fıkrasında “Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir” deniliyor. Bu fıkranın düzgün Türkçesi şöyle olmalıydı: “Göl ve akarsu kıyıları ile sahil şeritlerinden faydalanmada kamu yararı öncelikle gözetilir.” Böyle bir ifade hem daha kısa, hem daha kolay anlaşılır olurdu. 

Dil yanlışlarının yanında mevcut Anayasa, mantık hatalarıyla da doludur. Mesela; 14. maddenin 2. fıkrasında “Anayasa hükümlerinden hiçbiri, devlete veya kişilere Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerinin yok edilmesine veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçalayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz” denilmektedir. Buradaki “Devlete veya kişilere Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetler” ifadesi yanlıştır. Çünkü temel hak ve hürriyetler, devlete değil, kişilere tanınır. “Devletin temel hak ve hürriyetleri” değil, “Devletin yetkileri” tabiri kullanılmalıdır.

Otoriter bir zihniyetle yazıldığı için “kesin saygı” ve “karşılıklı içten sevgi” gibi emredici ifadeler kullanılan mevcut Anayasanın bir diğer açmazı da toplum tarafından kabul görmüş yerleşik hukuki terimlerin yerine, insanda bir şey çağrıştırmayan, uyduruk kelimelerin kullanılmasıdır.

 

1982 Anayasasının en önemli sorunlarından biri de kullanılan bağlaçların çokluğudur. Hatta bir önceki cümlenin hükmünü geçirsiz kılıp kılmadığına bile bakılmadan, gerekli gereksiz kullanılan VE, AMA, ANCAK, FAKAT vb. bağlaçlar Anayasanın özünü olduğu kadar dilini de katletmektedir. 

Mesala; mevcut Anayasa’da toplam 1.462 adet “ve” bağlacı bulunmaktadır. Dil açısından incelendiğinde bunların yaklaşık 1.000 tanesinin gereksiz olduğu görülecektir. Eğer bu gereksiz 1.000 tane “ve” bağlacı kullanılmasaydı Anayasa metni, 2 adet A4 kağıdı boyutunda daha kısa olacaktı. 

Yeni Anayasa tüm bu mükerrer kelimeler ve cümleler ile bağlaçlardan mümkün olduğunca arındırılmalı, sade ve akıcı bir üslupta olmalıdır. 

Gereksiz tekrar ve bağlaçlar Anayasanın dilini olduğu kadar mana boyutunu da olumsuz etkiliyor. Ne yazık ki Anayasamızın dili mana noktasında da sarih değil. 367 garebeti toplumun hafızasındaki yerini hala koruyor. Kelimelerin  ve hükümlerin mana noktasında farklı yorumlanması nedeniyle yaşadığımız bu sorun, ülkemize pahalıya mal oldu. Ülke olarak ağır bedeller ödemek istemiyorsak, yeni Anayasa’nın dili ve cümleler keyfi yorumlara kapalı, net ve kesin olmalıdır. 

Günümüzde Türkçe, hor kullanılmakta ve dilimiz yabancı diller karşısında layık olduğu değeri bulamamaktadır. Hiç gereği yokken, gerekli gereksiz yabancı kelimeler yazılarımızı ve konuşmalarımızı işgal etmektedir. Türkçe’de çok güzel karşılıkları olduğu halde, maalesef TAWIR gibi, MOLL gibi, RENT E KAR, ÇEK UP, ÇEK İN, OKEY gibi kelimeler dilimizi istila etti. Bu istilayı bir takım yasal düzenlemelerle engelleyemeyiz. Yasalarla dil korunamasa da yasayı yazanların gayretleriyle korunabilir. Edebiyatçıların, medya mensuplarının, siyasetçilerin, bilim insanlarının gayretleriyle korunabilir.

Türkçe, değerini herşeyden önce Anayasa’da bulmalıdır. Anayasalar milletlerin millî mutabakat metinleridir.Yeni Anayasa, Türkçenin toplumda layık olduğu değeri bulması için bir fırsatır. Anayasa’da Türkçe hak ettiği yeri bulursa toplum da dilimize gereken değeri verecektir. Bu açıdan da Anayasa’nın dili önemlidir. 

Anayasa ile dil arasında ayrılmaz bir bağ vardır. Dil ve Anayasa, bir devleti ayakta tutan en önemli iki unsurdur. Dil, düşünceye aracılık ederken Anayasa da düşünce özgürlüğünü temin eder. Dil bir iletişim aracıdır. Toplumsal iletişimin sağlıklı yürütülmesini sağlayan Anayasa, aynı zamanda fertler arasındaki ilişkiyi düzenleyen ve hakları koruyan, sorumlulukları belirleyen, birlik ve beraberliğin teminatıdır. 

Herşeyden önce fertler arasında anlaşmayı sağlayan, birliğimizin esasını ve özünü teşkil eden dilimiz Türkçeye sahip çıkmak millî bir görevdir.

Yeni Anayasa’mız, hem kelime zenginliği hem de dil estetiği açısından Türkçemizin ve edebiyatımızın en mükemmel örneği ve referans metni olmalıdır. Türkçenin bütün incelikleri anayasada kendini bulmalıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğe kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın  dikkatli, alakalı olmasını isteriz.” dediği gibi, yeni Anayasamız Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine uygun olmalıdır. Bunun için öncelikle; Yeni Anayasa’nın dili herkesin anlayabileceği sadelikte, duru ve akıcı olmalıdır. Bundan dolayı yeni anayasa metinlerinin hazırlanmasında, hukukçular kadar dilciler ve edebiyatçılar da söz sahibi olmalıdır.

Birçok yabancı kelime ve dil kuralı yeni çıkartılan yasalar vasıtasıyla dilimize sokulmaktadır. Yasalar meclisten geçmeden, dil denetiminden geçirilmelidir. 

“Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız ilk iş olarak ne yapardınız?” sorusuna büyük düşünür Konfiçyüs şöyle cevap verir: 

“İşe dil ile başlar, önce dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa kelimeler düşünceyi düzgün anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa yapılması gerekenler iyi yapılmaz. Gereken yapılmazsa ahlak ve kültür bozulur. Ahlak ve kültür bozulursa adalet yolunu şaşırır. Adalet yanlış yola saparsa halk güçsüzlük ve şaşkınlık içine düşer. Ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. Bu sebeple söylenen sözü doğru söylemeli. Hiçbir şey dil kadar mühim değildir.”

Konfiçyüs’ün dediği gibi bir yerden başlayacaksak, “2021 Yılı Yunus Emre ve Dünya Dili Türkçe Yılı”nda anayasanın ve yasaların diliyle başlamalıyız. 

Bu duygularla tüm katılımcıları bir kez daha selamlıyor, saygılar sunuyorum. 

 

Galeri