MEVLÂNA CELALEDDÎN-İ RÛMÎ

MEVLÂNA CELALEDDÎN-İ RÛMÎ

17/12/2023

“Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.”

Mutasavvıf, âlim ve şair Mevlâna Celaleddîn-i Rûmî’yi vefatının sene-i devriyesinde rahmet ve saygıyla yâd ediyoruz. 

 

MEVLÂNA CELALEDDÎN-İ RÛMÎ (1207-1273)

30 Eylül 1207’de Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Mevlânâ, Mes̱nevî’nin girişinde adını Muhammed b. Muhammed b. Hüseyin el-Belhî diye kaydetmiştir. Lakabı Celâleddin’dir. “Efendimiz” anlamındaki “Mevlânâ” unvanı onu yüceltmek maksadıyla söylenmiştir. “Sultan” mânasına gelen Farsça “hudâvendigâr” unvanı da kendisine babası tarafından verilmiştir. Babası Bahâeddin Veled, Belh’e yerleşmiş bir ulemâ ailesine mensuptu ve “sultânü’l-ulemâ” unvanıyla tanınmıştı. 1221 yılında Konya’ya geldiği anlaşılmaktadır. Yol üzerinde bulunan Nîşâbur şehrine uğramış, burada Ferîdüddin Attâr’ın kendilerini ziyaret etmiştir. Mevlânâ, ilk hanımı Gevher Hatun’un ölümünden sonra Konyalı İzzeddin Ali’nin kızı Kirâ (Kerrâ, Gerâ) Hatun’la evlendi. Dul olan ve Şemseddin Yahyâ adında bir de çocuğu bulunan bu hanımdan Emîr Muzafferüddin Âlim Çelebi ve Melike Hatun dünyaya geldi. Bahâeddin Veled, Konya’da Altınapa (Altun-aba/Altunpâ) Medresesi’nde iki yıl müderrislik yaptıktan sonra 23 Şubat 1231 tarihinde vefat etti. Bu sırada yirmi dört yaşında olan Mevlânâ babasının yerine geçip müderrislik yapmaya başladı. Ertesi yıl Seyyid Burhâneddin Konya’ya gelince Lârende’de bulunan Mevlânâ’ya mektup yazarak onu Konya’ya çağırdı. Mevlânâ, Seyyid Burhâneddin’e mürid olup dokuz yıl ona hizmet etti. Seyyid Burhâneddin zâhir ilimlerinde daha da ilerlemesi için Mevlânâ’yı Şam’a gönderdi. Burada Arap dili ve edebiyatı, lugat, fıkıh, tefsir ve hadis gibi ilimler başta olmak üzere aklî ve naklî ilimlerden icâzet aldı. Mevlânâ, Seyyid Burhâneddin’in vefatından beş yıl sonra Konya’da Şems-i Tebrîzî ile karşılaştı.  Bu karşılaşmadan sonra halkla tamamen alâkasını kesmiş, medresedeki derslerini ve müridleri irşad işini bir yana bırakıp bütün zamanını Şems ile sohbet ederek geçirmeye başlamış, bu durum müridlerin şeyhlerini kendilerinden ayıran, kim olduğunu bilmedikleri Şems’e karşı kin beslemelerine sebep olmuştur. Mevlânâ’nın vaazlarından mahrum kalan halk arasında da çeşitli dedikoduların yayılması üzerine Şems’in ansızın şehri terk ettiği, Mevlânâ’yı çok üzen bu olayın ardından durumun daha da kötüleştiğini fark eden müridlerin Mevlânâ’dan özür diledikleri kaydedilmektedir. Mevlânâ bu dönemde dört defa Şam’a yolculuk yapmıştır. Eflâkî’nin aktardığı rivayete göre Şems suikast sırasında öldürülüp cesedi bir kuyuya atılmıştır. Mevlânâ, Hüsâmeddin Çelebi’nin hilâfet makamına geçişinden sonra rahatsızlanarak 17 Aralık 1273 tarihinde vefat etti. Cenazesinde ağlayıp feryat edilmemesini vasiyet etmesi ve öldüğü günü kavuşma vakti olarak tanımlaması sebebiyle ölüm gününe “şeb-i arûs” (düğün gecesi) denmiş ve ölüm yıl dönümleri bu adla anılagelmiştir. Mevlânâ’daki dinî-tasavvufî düşüncenin kaynağı Kur’an ve Sünnet’tir.

Eserleri: Dîvân-ı Kebîr, Mes̱nevî, Fîhi mâ fîh, Mecâlis-i Sebʿa, Mektûbât.

 

Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi

Galeri