NEF‘Î

NEF‘Î

27/01/2024

Hiciv ve kasideleriyle ünlü divan şairi Nef’î’yi vefatının sene-i devriyesinde rahmet ve saygıyla anıyoruz.

 

NEF‘Î (ö. 1044/1635)

Âlî Mustafa Efendi’nin Mecmau’l-bahreyn adlı eserindeki bilgilerden ve Hâfız Ahmed Paşa’nın 1034’te (1625) sadarete gelişi üzerine ona yazdığı kasidesinde kendi hayatına dair düştüğü kayıtlardan hareketle 980 (1572) yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir. Asıl adı Ömer olup Erzurum’un Pasinler (Hasankale) ilçesindendir. Pasinler sancak beyi Mirza Ali’nin torunu, Mıcıngerd (Sarıkamış) sancak beyi Mehmed Bey’in oğludur. Soyunun Dulkadıroğulları’na, Çağatay veya Timurlular’a tâbi Çağatay Türkleri’ne dayandığına dair kayıtlar tartışmalıdır. Kırım hanına nedimlik yaptığı anlaşılan babası da şairdir. Babasına dair bilgi verdiği ve, “Peder değil bu belâ-yı siyahtır başıma” mısraının yer aldığı hicviyesinde onun Kırım’a giderek rahat bir ömür sürdüğü, ardında bıraktığı ailesinin yoksul ve korumasız kaldığı anlaşılmaktadır. Genç yaşta şiirle ilgilenen Nef‘î eğitim hayatına Pasinler’de başladı, Erzurum’da devam etti, bu arada Farsça öğrendi. Önceleri “Darrî” mahlasını kullanan şaire Gelibolulu Âlî tarafından “Nef‘î” mahlası verildi. Defterdarlık göreviyle Erzurum’da bulunan Âlî’ye olan yakınlığı dikkate alınırsa Nef‘î’nin şiir sanatı ve edebî bilgiler yanında Fars kültürüyle alâkalı gelişimini de Âlî aracılığı ile sağlamış olduğu düşünülebilir. Nitekim onun kendi üzerindeki tesirini “sühan” redifli kasidesinde yansıtmış, tezkire yazarı Riyâzî de bir hiciv kıtasında bu ilişkiyi dile getirmiştir.

I. Ahmed’in (1603-1617) ilk saltanat yıllarında İstanbul’a giden Nef‘î’nin sadrazam tarafından Sultan Ahmed’e tanıtıldığı muhakkaktır. Nef‘î sunduğu kasidelerle kısa zamanda sultanın iltifatını kazanarak yakınları arasına girmiş ve ilk olarak Dîvân-ı Hümâyun’da maden mukātaacılığı görevine getirilmiştir. Daha sonra mukātaa kâtipliği, kısa bir müddet sürgüne gönderildiği Edirne’de Murâdiye mütevelliliği ve İstanbul’da cizye (haraç) muhasebeciliği görevlerinde bulundu (Naîmâ, III, 235). Dört padişah döneminde yaşayan Nef‘î, IV. Murad devrinde sanatının ve şöhretinin zirvesine ulaştı, kendisi gibi sert yaratılışlı olan padişahla yakınlık kurarak onun sevgisini ve iltifatını kazandı. Devrin ileri gelenlerine sunduğu kasideler ve şiir sanatındaki başarısı ile devlet erkânından takdir gördü. Methiyeleri vesilesiyle aldığı câizeler kendisine ne kadar itibar edildiğini gösterir. Ancak istikrarsız kişiliği yüzünden çevresiyle kurduğu ilişkileri devam ettiremedi. Yakın dostları dahil insanları rencide edecek derecede sövgüye varan hicivler yazmaktan geri durmadı. Hırçın kişiliği ve davranışları, özellikle sınır tanımayan yergileri gözden düşmesine ve devlet adamlarının hedefi durumuna gelmesine yol açtı. Kıskançlıklara sebep olan şöhretinin de etkisiyle sıkıntılar yaşadı, şiirlerinden anlaşıldığına göre üç defa görevinden uzaklaştırıldı. Naîmâ’nın yer verdiği bir rivayete göre IV. Murad, sarayda şairin Sihâm-ı Kazâ adlı eserini okurken taht yakınına yıldırım düşmesini uğursuzluk kabul etmiş ve Nef‘î’ye hicvi yasaklayıp onu görevinden azletmiştir (a.g.e., III, 235). Bu sebeple şair, hayatının son yıllarını sürgüne gönderildiği Edirne’de Murâdiye mütevelliliği göreviyle geçirdi. Hüsrev Paşa’nın Bağdat seferi vesilesiyle Edirne’den Sultan Murad’a gönderdiği bir kaside ve 1043’te (1634) Sultan Murad’ın Edirne’ye gelişi üzerine yazdığı kasidesiyle yeniden padişahın iltifatını kazanarak İstanbul’a döndü.

Ancak yine hicivlerine devam eden Nef‘î kendi sonunu hazırladı ve hicivleri yüzünden ölüme mahkûm edildi. Kâtib Çelebi (Fezleke, II, 183) ve Naîmâ’ya (Târih, III, 222) göre Bayram Paşa tarafından Boynueğri Mehmed Ağa’ya teslim edilerek saray odunluğunda boğdurulup cesedi denize atıldı. Fakat Sihâm-ı Kazâ’nın bir nüshasında (İÜ Ktp., TY, nr. 9699) şairin İstanbul’da Sirkeci İskelesi yakınlarında mezarının bulunduğuna dair bir kayıt vardır. Ayrıca Mevlânâ Dergâhı içindeki Hadîkatü’l-ervâh’ta Nef‘î’ye bir makam-mezar atfedilmektedir. Kaynaklarda ölümü için farklı tarihler verilmekteyse de, “Katline oldu sebeb hicvi hele Nef‘î’nin” ve, “Geçti Sihâm-ı Kazâ” mısraları 1044 (Şâban; 1635 [Ocak]) tarihinin doğruluğunu göstermektedir.

Eserleri. 1. Türkçe Divan. 

2. Farsça Divan. 

3. Tuḥfetü’l-ʿuşşâḳ. 

4. Sihâm-ı Kazâ. 

Galeri