NAMIK KEMAL

NAMIK KEMAL

02/12/2023

"Ecdâdımızın heybeti ma'rûf-u cihândır,

Fıtrat değişir sanma bu kan yine o kandır."

 

Tanzimat devri yazar ve şairi Namık Kemal’i, vefatının sene-i devriyesinde rahmet ve saygıyla yâd ediyoruz.

 

NAMIK KEMAL (1840-1888)

Mehmed Nâmık Kemal 21 Aralık 1840’da Tekirdağ’da doğdu. Meclis-i Mâliye âzası, esham müdürü, II. Abdülhamid’in müneccimbaşısı Mustafa Âsım Bey’in oğludur. Annesi Tekirdağ mutasarrıfı Koniçeli Abdüllatif Paşa’nın kızı Fatma Zehra Hanım’dır. Çocukluk hayatı babasından ziyade Abdüllatif Paşa ailesi yanında geçmiştir. Tekirdağ ve Tırhala’nın ardından 1846’da Afyon’a gelişlerinin ikinci yılında annesinin genç yaşta ölümüyle öksüz kalan Nâmık Kemal’in hayatının ilk on yedi senesi dedesinin tayin edildiği vazife ve memuriyetler sebebiyle memleketin çeşitli köşelerini dolaşmakla geçti. Afyon’da müftü Buharalı Hacı Vâhid Efendi’den Farsça öğrenmeye başlamıştır. Kızının ölümünden az önce Kütahya kaymakamlığına tayini çıkan Abdüllatif Paşa’nın çok geçmeden azledilmesi üzerine ailece İstanbul’a dönüldü. Artık mektebe başlama çağı gelmiş bulunan Nâmık Kemal, ilkin Beyazıt Rüşdiyesi’ne, daha sonra Vâlide Mektebi’ne (Dârülmaârif) verildi. Fakat buradaki tahsil hayatı, Abdüllatif Paşa’nın ardarda gelen tayinlerden dolayı İstanbul’da fazla kalamayışı sebebiyle kısa sürmüştür. Mart 1853’te Kars kaymakamlığına tayin edilen Abdüllatif Paşa 1854 Temmuz sonlarında azledildi. Nâmık Kemal’in ilk fikrî uyanışı bu devrede başlamıştır. Kars’ta iken müderris Vâizzâde Mehmed Efendi’den tasavvuf ve edebiyat öğrenmiş, Nâbî, Sünbülzâde Vehbî gibi şairlerin divanlarını okumuş ve hocasının uyandırdığı hevesle küçük şiir denemelerine girişmiştir. İstanbul’a dönüldükten on ay sonra Abdüllatif Paşa Mayıs 1855’te Sofya kaymakamlığına tayin edildi; Nâmık Kemal’in bu on aylık süre içinde hususi hocalardan Arapça ve Farsça dersleri aldığına, tekrar kavuştuğu babası ile eskiden olduğu gibi Osmanlı tarihi okumaya devam ettiğine dair bilgiler vardır. Hususi hocalardan Farsça, Arapça, meânî, âdâb, mantık öğrenmeye çalışan Nâmık Kemal kendini yetiştirmek için giriştiği bu çalışmaların yanında şiire ciddi şekilde Sofya’da başladı. Onun burada artık küçük denemeler yerine birbiri ardınca yazdığı gazeller, nazîreler, Kerbelâ mersiyeleriyle bir şair hüviyetini kazandığı görülür. Şair Binbaşı Eşref Bey (Paşa), misafir olarak Sofya’da Abdüllatif Paşa’nın yanına geldiğinde onun birikmiş bir hayli şiiri olduğunu görmüş, bir mahlasnâme tanzim ederek ona “Nâmık” mahlasını vermiş, bu mahlas zamanla göbek adı Mehmed’in yerini tutmuştur. Kemal, Sofya’dan ayrılmasına yakın Abdüllatif Paşa’nın ve anneannesinin ısrarıyla Niş Kadısı Mustafa Râgıb Efendi’nin kızı Nesîme Hanım ile evlendi. Nâmık Kemal, büyük annesi Mahdûme Hanım’ı ve büyük babası Abdüllatif Paşa’yı birer yıl ara ile (1858 ve 1859) kaybettikten sonra eşiyle babasının evlendiği Dürriye Hanım’ın Hobyar’daki evine yerleşti. Nâmık Kemâl’in ilk memuriyet hayatı da İstanbul’a bu dönüşünden az sonra başladı. 27 Ekim 1862’de Tasvîr-i Efkâr’a girdi. Akabinde ülkede meşrutiyet idaresini kurmak amacıyla 1865 Haziranında doğarak daha sonra Yeni Osmanlılar ismini alan İttifâk-ı Hamiyyet cemiyetine katıldı. Batı kültürünü Londra ve Paris’ten başka Brüksel ve Viyana gibi diğer büyük merkezlerinde yaşayarak tanımıştır. Gelibolu’dan sonra 25 Aralık 1872’de İstanbul’a döndü. Sultan Abdülaziz’in muzır neşriyat ve harekette bulunmakla suçlayan 9 Nisan 1873 tarihli fermanıyla gemiyle kalebent olarak gönderildiği sürgün yerine gitmek üzere yola çıktı. Kendisini bir gecede şöhretin zirvesine çıkaran Vatan yâhud Silistre zaferini takip eden bu sürgün hayatı ile bir kahraman çehresi kazandı. V. Murad’ın tahta geçmesinden (30 Mayıs 1876) üç gün sonra kendisi ve sürgündeki arkadaşları hakkında çıkan afla hep birlikte hürriyetlerine kavuştular. Nâmık Kemal, Abdülhamid’in cülûsundan on yedi gün sonra Şûrâ-yı Devlet üyeliğine getirildi. 4 Şubat 1877 tarihinde saraya, hakkında dört jurnal verildi. İki gün sonra tevkif edildi. İki ay kadar süren bir sorgulama safhasının ardından 11 Nisan’da Subhi Paşa’nın reisliğindeki cinayet mahkemesinde yargılanmaya başlandı. Mahkemenin görevsizlik kararından ve beş aylık bir hapisten sonra 10 Temmuz’da padişahın iradesiyle Akdeniz adalarından birinde oturması şartı ile tahliye edildi, tercihi üzerine Girit yerine Midilli adasında ikamete memur edildi. 15 Eylül 1884’te Rodos mutasarrıflığına nakledildi. 1877 yılı Aralık ayı başında Sakız mutasarrıflığına tayin edildi. Rodos’ta iyice düzelmiş olan sağlığı Sakız’da yeniden bozuldu. Zatürre sebebiyle 2 Aralık 1888’de vefat etti. 

 

Eserleri: Vatan yâhud Silistre, Gülnihal, Âkif Bey, Zavallı Çocuk, Kara Belâ, Celâleddin Hârizmşah, İntibah, Cezmi, Bahâr-ı Dâniş, Tahrîb-i Harâbât, Tâkîb, İrfan Paşa’ya Mektup, Mes prisons Muâhezesi, Ta‘lîm-i Edebiyyât Üzerine Risâle, Bârika-i Zafer, Evrâk-ı Perîşân, Târîh-i Askerî.

 

Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi

Galeri